24 Aralık 2010 Cuma

Sessiz Bir Ölüm

"
Sessiz bir olum

Simone de Beauvoir in o kisa ve vurucu öyküsünün ismi bu. Annesinin kalça problemi nedeniyle hastaneye yatırılıp teşhisinin kanser yönünde degişmesi ve 30 gün sonra gelen ölümüyle ilgili gerçekçi ve içten bir kitap.

Hastanede hep dışarıdan baktigim olum olgusuna bu defa iceriden bakmis oldum diyebilirim. Hastanelerde olum soguk ve siradandir ve genelde surpriz degildir. Olum daha cok tibbin bir basarsizligi gibi algilanir. Biri "ex" oldugunda ondan hic bahsedilmemeye, o hic
varolmamis gibi davranilmaya calisilir. İlla "olu" hakkinda konusulmasi gerekiyorsa kısık sesle ve imalarla yapilir. Ceset odadan cikarilir ve oda hemen temizlenir, yeniden steril ve parlak bir yerdir artik orasi. Yeni hastalar ve ziyaretcileri icin uygundur. Ölumuz ise haftalik/aylik/yillik istatistik raporlarinda yerini alacaktir. Hakkinda ust duzey akademik yorumlar yapilacak ve eklenecektir: elimizden geleni yaptik.

Gercekten de modern tibbin gerektirdigi her sey her zaman yapilir. Varsa aci dindirilmeye calisilir, hasta maksimum steril ve olabildiğince uzun yasatilmaya calisilir. Bazen yakinlara 'bazi seyler' ima edilir. Uzun donem bakim alan hastalarin yakinlarinda oluşan hakim duygu ise bıkkınlıktır. Hasta ne kadar sevilen biri olursa olsun bu degismez. Cunku hastaligin aksattigi hayatlar ve surekli hatirlanan bir olum olgusu vardir. Tabi bu yazdiklarim yasli ve terminal donem hastalari icin gecerli. Hasta gencse ve terminalse hissedilen aci daha da buyur. Olum yaslilar icindir sadece.

Hastanin cektigi aci buyudukce onun olmesi gerektigine olan inanc artar. Yatak yaralari ile kapli, zorlukla nefes alan, kimi zaman "canliligi surdurmek" icin makinelere bagli olan hastalar gercekten urkutucudur. Her insanin aklina şu gelir, "ölse de kurtulsa".

Acaba ölüm gerçekten de kurtuluş mudur ya da gerçekte ölüm kimi kurtarır?

Tip Simdiki haliyle 95 yasinda kanser hastalarini ameliyat edipyasamlarini 2-3 yil uzatmanin pesinde. Öyle kanserler varki tedavi edilmediginde tahmini omur 5 ay iken tedavi ile yasam 2-3 yil daha uzayabilir ama tedavinin zorlugu ve aldigi zaman hasta icin bazen cok daha yipratici olabilir.

Ben şahsen basima boyle bir sey gelse tedavi olmam diyorum hemen - en yuzeysel halimle -. Ama gercek kapimizi caldiginda en sahici duygularimizın / isteklerimizin ortaya cikacağını da biliyorum. Sonucta minicik bir lenf sisligi icin butun aksam kitap-internet karistiran, asistan pesinde kosturan da yine ayni benim, ama bu sefer daha derin yaşama ve kendimi koruma icgudumle… "

yazar : mavi

4 yorum:

sukullaci dedi ki...

ksp anca yok bu resim komik yok bu film güzel falan yazsın. bu blogun böyle yazarlara ihtiyacı var!

1000 yaşına bile gelsem eğer hala bişeyler eksikse 2-3 yıl daha yaşamak için çabalarım. ama artık tamam diyebiliyosam kaç yıl yaşadığım önemli değil.

bide şunu demeden bırakmam:

her canlı bir gün ölümü tadacaktır!

Mavi dedi ki...

Sukullaci yorumundan yaziyi begendigini varsayiyorum :) saol. Yalniz bariz "dil bilgisi" hatalari var, hic okumadan yollamistim ksp'a. Kusura bakmayin.

AFO dedi ki...

@sukullaci,

Sen kendine bak vali, asıl ben senden hep böyle kimsenin göremedeği Umut Sarıkayavari tespitler, çeşitli şakalar, espriler falan duymaya alışmıştım. Yorumunda bahsi geçen felsefeni çok tuttum. Yani ünlü birinin falan lafı değilse kendi fikrimmiş gibi anlatıp prim yapmayı planlıyorum ortamlarda. Sen de çok bilinen bir kitaptan, filmden falan çarptıysan söyle de rezil olmayalım. :)))

Bu arada yazı gerçekten çok güzel olmuş Mavi. Özellikle 2. ve 3. paragrafları çok beğendim.

sukullaci dedi ki...

vali benim hepsi kendi yorumumda sondaki "her canlı birgün ölümü tadacaktır" kısmını diyosan onun kullanılacağı ortamı bulmak zordur bence :D