Roll Dergisi Subat sayisinda Uncut`in 2008`de Pink Floyd ile ilgili yaptigi derlemeye yer vermis. Haberim yoktu. Cem`in yazisini okuyana kadar. Okudugum andan itibaren ise buraya gelip bir seyler yazmaktan baska sey gecmiyor aklimdan. Hemen dün aksam sicagi sicagina oturdum basina; ama önce dergiyi edinip icerigin tamamini okuyayim deyip vazgectim. Zaten aklima epey uzun zamandir Floyd ile ilgili bir yazi yazmak var. Yaklasik 2 ay kadar önce 7 Pink Floydlar ve 2 Prenses konserini haber verdigim postta Olcay adli okuyucumuz yaptigi yorumdan beri. Bilmem hala burayi okuyor mu ama, daha genis olarak ele almak istememden ötürü orada cevap vermedim. Herhalde burda da istedigim ayarda bir yazi yazamayacagim; ama en kisa zamanda onu da yazmak istiyorum.
Neyse konumuza gelelim. Dergiyi edinip bir göz atmanizi öneririm. Icinde bircok kisiye mikrofon uzatilarak yapilmis bir en iyi 30 Pink Floyd sarkisi seckisi var. Onun disinda yine, Rick Wright, Dave Gilmour ve Roger Waters ile ve 7 Pink Floydlar 2 Prenses grubunun üyeleri ile yapilmis bir röportaj var. Acikcasi liste beni büyük hayal kirikligina ugratti. Röportajlar ise cok güzel. Kisa bir degerlendirmeyle bir seyler karalayayim: Wright her zamanki nazik ve icten üslubuyla konusmus. David`in Roger`a hala kirgin oldugu belli; ama beni en cok etkileyen kesinlikle Roger Waters söylesisi oldu. Hemen her Floydian gibi Roger`a, kelimeleri tam secemedim ama, biraz kirgin biraz sitemkarimdir ben de. Bu söyleside ise yillar önce yaptigi seylerden duydugu pismanligi yaptigi hatalari kabul etmesini, o müthis egosunun kirdigi döktügü seylere bugün üzülmesi beni hakikaten etkiledi. Tüm bunlarin ötesinde Roger`in kendi deyimiyle, bütün bu nahos yasanmisliklar sebebiyle Floydianlarin ona " su mendebur herif " gözüyle bakmasinin üzüntüsünü yasiyor olusu ve belki de daha önemlisi bu bakisin gölgesinde onun müzikal dehasinin da sekteye ugruyor olusu üzücü ve kesinlikle haksiz bir yaklasim. Listeye bakinca (Uzun olacagi icin yer vermedim, Cem`in yazisinda cok güzel bir analiz esliginde bulabilirsiniz) Barrett döneminden tam 10 sarkiya yer verilmis olmasinin anlamsizligini tartismaya bile gerek yok. Sanirim bu durum da yine "su mendebur herif "yaklasimindan kaynaklaniyor. Secimler icin mikrofon uzatilan insanlar da duygusal acidan diger Floydianlardan farkli degiller. Yoksa kimse bana Animals gibi bir hem konsept hem de müzikal acidan Pink Floyd`un en iyi birkac albümünden birinden tek bir sarki dahi olmamasini Echoes gibi bir sahesere 30. siranin bicilmesini izah edemez.
Simdi bir durup genel bir bakis atarsak, Pink Floyd`un 3 döneme ayrilir. Barrett, Waters ve Gilmour. Barrett Pink Floyd müzigi icin cok önemlidir, evet. Hemen hepsinin ilham aldigi isimdir ayrica. Büyük bir müzisyen oldugu da su götürmez gercek. A Saucerful of Secrets cok kaliteli sarkilar icerir örnegin. Onun döneminde Pink Floyd`un yaptigi sarkilari resimdeki izlenimcilige benzetirim ben. Anlatmak istedigini dogrudan algiladigi gibi anlatir. Elmayla portakallarsa (Cezanne`a selam olsun) elmayla portakallar, bisikletse bisiklettir yani. Ama Pink Floyd`u diger gruplardan ayirip onlari farkli kilan bu olmamistir. Onlari farkli yapan Roger`in dehasidir. Konsept albüm fikri, dis seslerin kusursuz kullanimi ve derinlikli sarkilar. Icine girdikce farkli duygular tattiran, heyecanlandiran yogun sarkilar. Bugün yüzlerce kez dinlemis olmama ragmen hala dinlerken titredigim sarkilar tam da bu dönemdendir. Zaten Pink Floyd`un yükselisi de bu döneme rast gelir. Yani aslina bakarsaniz, Roger kendisini adlandirdigi gibi " Pink Floyd`un yaratici dehasi" dir. Yanlis anlasilmasin, David Gilmour 10 kaplan gücündedir. Onun döneminde de müzikal acidan cok basarili isler yapmistir Pink Floyd. The Division Bell severek dinledigim bir albümdür, High Hopes candir mesela, Marooned keza. Yet Another Movie`yi de severim. Ama Roger Waters`in ayrilisindan itibaren Pink Floyd sarkilari da asla eskisi gibi olmamistir. Icinde o ruh eksiktir sanki. Gilmour`in yaptigiysa gercekten takdirlik. O sartlar halinde Pink Floyd`u devam ettirmek icin savasmasi ve bunu basarmasi; sanirim ne yaparsa yapsin onu Floydianlarin gönüllerinde hep en sevilen adam olarak kalmasina yetip de artacaktir bile.
Aslinda bu yazida o begenmedigim ve elestirdigim listenin yerine bir altenatif yapmakti ayrica amacim. Ama malesef o sartlarda yazi iyice uzayacak. O hakkimi da bundan 1 hafta sonra Pink Floyd albümlerini, aralardaki baglantilari, hikayeleri ile ilgili yazmayi düsündügüm genel bir inceleme yazima sakladim.
Son bir toparlamaya gireyim. Syd`e minnet duyulan ve tam olarak tanimaya firsat bile olmadan göcüp giden bir anne, Roger`a ölen annenin ardindan birlikte yasanilmaya baslanan koruyucu ailenin bir gün onu terkeden üvey babasi, David`e ise tüm kosullarda onu koruyup kollamaya calisan sefkatli üvey anne rolü biciyoruz. Evet, Roger ile David`in iliskisi belki Pink Floyd`u elimizden aldi; ama unutmamak gerekir ki onu bize veren de yine o ikisiydi. Onlari da zaten en iyi The Division Bell`in yukaridaki kapagi anlatir. Oysa bugün söylesileri de okuduktan sonra görüyorum ki, bugün Roger Waters, ne kendisine kollarini acarak kosan seyircinin yüzüne tüküren adam, ne seyirciyle arasina bir duvar ören adam ne de o mükemmeliyetci egosuyla kendine küstüren adam. Onun da dedigi gibi: "Pink Floyd`un altin yillari dördünün arasindaki etkilesimin eseri. Floyd`u Floyd yapan sey dört farkli yetenegin cok özel karisimiydi."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder