!f Ankara film festivali dahilinde izlediğim son ve belki de en güzel filmdi The Good The Bad and The Weird. Filmi Asya Sineması'nın sıkı takipçilerinden Noat Samisa'nın blogunda görmüştüm ama pek ilgimi çekmemişti açıkçası ilk başta. Bu tip filmler pek fazla gösterilmediği için, pek aşina da olmadığımızdan bilgimiz de yok zaten. Ama !f festival programında olduğunu görünce kaçırmak istemedim, ne de olsa bugüne kadar izlediğim tek Asya yapımı Oldboy'un bir kredisi vardı.
Film ülkelerinden kaçıp Mançurya'nın uçsuz bucaksız topraklarında bir nevi haydutluk yapan iki silahşör ve bir de ödül avcısını konu alıyor aslında. "Çılgın" karakterimiz Yoon Tae-goo bir gün bir treni soymaya kalkışır ve tren soygunu sırasında peşinde "kötü" Park Chang-yi'nin ve ordunun da olduğu bir hazine haritasını ele geçirir. "İyi" Park Do-won ise başına ödül konan haydutları kovalayan ve attığını vuran bir abimizdir. Bu üç silahşörün yolu haritanın peşinde koşarken kesişir ve olaylar gelişir. Filmdeki favori karakterim Park Do-won abimizdir. Gerek kılık kıyafetiyle Western geleneğini yaşaması ve yaşatması, gerekse filmdeki inanılmaz sahneleriyle kalbimi çaldı.
Filmi beğenmeyenler olmuş etrafta okuduklarımdan, Leone'in The Good The Bad and The Ugly'si ile karşılaştırarak. Bu karşılaştırmayı yapmadan izlenildiğinde gayet güzel bir film ve karşılaştırmaya da gerek yok diye düşünüyorum. Oradan esinlenmiş bir hikaye fakat aynısını yapmak istediğini sanmıyorum Ji-woon Kim'in. Özellikle filmin girişindeki kartal uçuşu ile başlayan tren sahnesi ve Park Do-won abimizin başlayan müzikle birlikte çoşup olayı one man show'a çevirdiği sahneler unutulmayacak cinsten. Bence izleyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder