Eğitimde yönlendirme ile ilgili bir yazı yazacaktım tee bir zamanlar.Fakat bir türlü üşengeçlikten yazamadım. Konu Türkiye deki eğitim üzerineydi.Fakat en büyük yanlış yönlendirmede.Kendimden örnek vereyim.Annem babam öğretmendir.Yani eğitimle sektörle en yakından ilgilenen insanlar.Kendileri ben daha ilkokuldayken beni Galatasaray Lisesi’nde okutmaktan bahsediyorlardı.LGS ye (şimdi OKS oldu) girdik.Fena da puan gelmedi hani.Galatasaray’ı deneyebilecek, olmasa bile İstanbul Erkek ya da bu tarz okullara yakın bir okul olabilecek bir durumdaydım.Fakat nedense beni illa ki Fen Lisesi’ne yönlendirdiler.Benim çocuk aklım da hiç sorgulamadı bu kararı.Cahillik işte.
Fen lisesi iyidir hoştur da epey boş olduğunu üniversiteye girince çok daha iyi anlıyoruz. Dökümhaneden kalıp kalıp çıkıyoruz açıkçası.Kimimiz daha sağlam oluyor, kimimizse çıkar çıkmaz yığılıyor yere.Fen lisesi genel manada Endüstri Meslek Lisesi’nin bir üst modeli gibi çalışıyor Türkiye’de.Meslek lisesinden teknik eleman yetişiyorsa buradan da o elemanların şefi konumunda mühendis (ya da doktor) yetişiyor.Yanlış anlaşılmasın ne teknik elemana ne mühendise ne de doktora lafım var.Fakat bunlar sadece bu iş için hazırlanmış insanlar olarak yetişiyorlar. Okan Bayülgen’in sade vatandaş programını izlerken bir kez daha gördüm farkı.Konuk Tuna Kiremitçi ve Ayça Şen’di.Okan Bayülgen programın başında Ayça Şen’e “Senle pek anlaşamıyoruz diye takıldı.ve ekledi “Tuna’yla tabi çok iyiyiz o benim Galatasaray’dan kardeşim” diye.İşte okul farkı bu diyebiliriz.Orada okusak bir Tuna Kiremitçi olurduk diye bir iddiam yok.Rezil de olabilirdik.Fakat sonuçta yerden bitmiyoruz bizi biz yapan düşün gücümüzün yanı sıra çevremiz ve ailemiz. Öyle bir çevrenin de seni çok daha çeşitli ve farklı bir insan yapacağı kesin.
Üniversiteye geldiğimizde de gördük ki her Fen Lisesi hemen hemen aynı.Muhabbetleri bile aynı.Ramço’yu çıkarıp Ahmet ismini koyuyorsun aynı adam.Ne doğru dürüst sil biliyorsun , ne de dünyaya geniş bir yerden bakmışsın. Aynı dar muhabbetleri aynı dar koridorlarda aynı sığ insanlarla yapmış ve bu darlığın ve sığlığın farkında bile olamamışsın. Çünkü seni uyaran bir etmen yok.Çevremdeki bir çok insan da bu durumdan epey şikayetçi. Yine de Fen Lisesi'nden insana benzeyerek çıkabiliyorsun.Düz ve Meslek Liselerinin hali inanılmaz boyutlara geldi. İşin öğretim boyutunu çoktan geçtim.(Mezun olup 3 le 5 i çarpamayanları falan...)İnsanlıktan uzaklaşmalar başladı. Tamamen asalak, yolda görseniz yönünüzü değiştireceğiniz bir sürü tip yetiştiriyor bu okullar.
Gelelim üniversite olayına.ÖSS sistemine hiç girmeyelim zaten sayın Özcan(YÖK Başkanı) yeterince kurcalıyor.Fakat çocukluğundan beri mühendis olmak isteyen ,sağda solda bu yönde demeçler veren ben 2.Sınıf Elektrik- Elektronik mühendisliği öğrencisi olarak hala tam ne iş yapacağımı bilmiyorum desem, çok mu ayıp olur.Ha bu benim öküzlüğüm de olabilir.Ama ben bile bilmezken lisedeki çocuğun bilme ihtimali sıfıra açıkça sağdan yaklaşıyor.Bizim okula iki üç mühendis de gelmişti hani.Bir şeyler anlatmaya ,yardımcı olmaya çalıştılar.Fakat kimisi endüstri mühendisliğine bok attı(ki gayet süpersonik meslek imiş) kimisi geldi doktoru pisledi, kimi kendinden nefret etmiş iş kötü dedi geçti.Yönlendirme denilen buysa “Teşekkürler, ben bir şey almıyim, Zaten kalkıcam birazdan”
Çoğu sıkıntı da aslında gelecek kaygısından kaynaklanıyor.Beni mühendis olmaya iten temel etmen, aslında ailemin ve çevremdekilerin (öğretmenlerim vs.) gelecekteki beni rahat ve güvenli bir pozisyonda görmek istemelerinden mütevellit beni o tarafa yönlendirmesi olmuştur , desem çok uzun ve zorlama bir cümle olacak. O yüzden şöyle özetleyeyim .Gelecek kaygısı ne kadar azsa doğru yönlendirme o kadar fazladır. Peki o kadar şikayet ettik durduk ama ne yapmalı diye birisi sorunca da genellikle sap gibi kalıyoruz. Eğer çok üstümüze gelirlerse de “bana ne lan , yetkili kimse o düşünsün, şikayetçiysek de alemin tavşanı değiliz” e getiriyoruz.Açıkçası ben de düşünüyorum düşünüyorum fakat aklıma çok somut projeler gelmiyor.Yine de aklıma gelen üç beş şeyi bir daha ki yazıda paylaşayım.
9 yorum:
Yönlendirme olayı çok önemli ama üst düzey bi beklenti bence. Sürekli söylenen emekli Chpli amcalar gibi olmak istemiyorum ama benim hiç umudum yok hiç bi şeyden, tamamen bireysel düşünüyorum artık. Bu salaklık beni öldürecek yoksa. Aslında bi konu hakkında hiç bir teorik bilgisi olmayan insanların o konuyla ilgili ahkam kesmesinden hiç hoşlanmam ama benim 'sade vatandaş' olarak naçizane görüşüm:
Eğitim işi bi kaç parlak ve idealist bürokrat ya da siyasetçinin biraraya gelip abi şu da şöyle olsun, bu da böyle olsun diye yapacakları bir şey değil. Diğer tüm haklar gibi bu 'insan' hakkının da işlevselleştirilip, içinin dolu hale gelmesi için kitlelerin bunu talep etmesi gerek. Bizim hem kültür hem de maddi açıdan korkunç derecede heterojen ülkemizden kısa vadede böyle bi bilinç düzeyini beklemek bence bi hayal. (İnsanlar tüm pisliklerine rağmen hala Gökçek'i seçecekler mesela, bu sadece bi bld. bşkn. seçmek değil bi ahlak sistemini(!) seçmek.) Bilinç düzeyi de ancak belli bi eğitim seviyesiyle mümkün olabilir. kısır döngü.
Bu kısır döngüyü az da olsa kırabilecek insanlar yine de eğitimli insanlardır.Onların çocukları daha eğitimli olacak ve bu bir piramit şeklinde devam edecektir. Eğitim zaten asla kısa vadede düşünülecek bir proje değildir. Ama kısa vadede yapılabilecek bir sürü çalışma bulunabilir.
"...olmasa bile İstanbul Erkek..."
ksp benim için bitmiştir..
heheh, yok çok güzel şeylere değinmişsin, benim de üzerine kafa yorduğum bi meseledir.. oy kullanayım dönüşte uzuuun bi yorum da yazmak istiyorum..
hah geldim, seçim işini son dakikaya bırakan benim gibi çok fazla rahat adam varmış.. yüreklerine sağlık..
ya bu konuda, aslında kolay bi çözüm varmış, o çözüme gitmek mümkün olsa da karar veren mekanizmalar böyle uzun vadeli bi işe girecek enerjiyi ya da böyle rutin bi hamleyi yapacak cesareti göstermekten uzakmış gibi gelir hep ilk planda.. 14-15 yaşında, "teenage angst" modunda, sistem, çark, dişli derken bana da öyle geliyordu açıkçası..
fakat bence her şeyden önce bu da ülkenin ekonomik bağımlılığı, toplumun yaşam standartları ve yine bireylerin bütçelerinin rahatlığıyla çok alakalı..
ben liseyi istanbul erkek'te okudum ve meslek seçimi sırasında bakış açılarındaki farklılığı çok net gözlemleme fırsatı buldum.. her ne kadar liseye geldiğimde tam olarak bi enkaz olsam da -ve tercihimde son dakika değişikliği yapmayıp tekirdağ fen lisesi'ne yönlenseydim lise bittiğinde de çok farklı olmayacağımı düşünüyorum- ilk üç yıl sonundaki gelişimim sonrası bütün alman öğretmenlerim TM seçmemi öneriyorlardı, ben de sosyoloji okumak istiyordum en çok.. ama dersanedeki ya da etrafımdaki fikrine güvendiğim, türkiye'nin gerçeklerine daha aşina diğer insanlara sorduğumda, ailemin maddi durumunu soruyorlardı karşılık olarak..
ekonomik olarak belli düzeye gelmiş ülkelerde, insanlar kendilerine uygun mesleği seçerken daha az çekince duyuyorlar.. çünkü geleneksel meslekler arasında doktorluğu bi kenara koyarsak, diğer tüm mesleklerde hayatını refah içinde sürdürebilmen için yetecek maaşı alıyorsun.. ne azını, ne de fazlasını.. böyle olunca ve herkes kendisine uygun mesleği seçtiğinde daha düzenli işleyen bi sistem mevzubahis oluyor.. en basitinden öğretmen olmak isteyen öğretmen oluyor, bu çok önemli.. sonuçta eğitim kalitesini doğrudan etkileyen bi faktör de öğretmen kalitesi.. ama öğretmen olması gerekirken işletme mühendisi olmuş, kimya mühendisi olmuş arkadaşlarım var.. ben de bu ülkeye bi toplumbilimci olarak katacağım değeri, endüstri mühendisi olarak katabileceğimi düşünmüyorum.. ama evet, o kararı rahat biçimde verebilecek dış faktörler içinde değildim, alınabilecek bi risk olmadığını düşündüm ve en 'soft' mühendislik dalını seçmiş bulundum.. bugün geriye baktığımda da türkiye şartlarında yanıldığımı düşünmüyorum, ama o geriye bakış sırasında bile bi endüstri mühendisinin bakışını edinmekten kendimi alamamam acı.. alınan riskin, risk sonucunda beklenen getiriden daha fazla olmaması öğretildi bize.. bu açıdan doğru seçim..
yapılacak ne olabilir.. ekonomimizin şu günkü hali bu tablodan daha fazlasına izin veriyor tabi.. bugün kim ne derse desin, avrupa'nın önemli ekonomilerinden biriyiz, 20 yıl önceki resme baktığımızda çok uzak geliyor.. ama tabi ki geçmişten bu kadar çabuk kurtulmak imkansız, en azından bikaç nesle daha ihtiyacımız var o bilinçaltından sıyrılmak için.. o zaman insanlar etki altında kalmadan istediği meslekleri seçecek, nitelikli öğretmenler nitelikli öğrenciler yetiştirecek, insanlar felsefe öğrenmeden mezun olmayacak, insanlar el ele tutuşacak ve en nihayetinde hayat bayram olacak diye kapatıyorum..
eğitim eşittir para ;para eşittir eğitim türkiye de bu döngü hiçbir zaman değişmez...
Yeni okudum ve genel anlamda katildigim seyleri yazmis Sheed. Toplumumuzdaki bircok parametre - ki en önde geleni ekonomik refah elbette - bugün tercihini yapan insanlar üzerinde cok belirleyici. Bunu söylemek icin de tabi alim olmaya gerek yok.
Ama isin farkli ve mevzu henüz o derece dallanip budaklanamadan ortaya cikan boyutlari da var tabi. Mesela bir üst yorumda belirtildigi gibi parali egitimin cok genis bir yer tuttugu da ortada. Bu ülkede firsat esitligiyle belki cok farkli yerlerde olabilecek insanlarin bugün bir sekilde bahsettigimiz ekonomik ya da sosyal statü odakli secimler yapmaya bile sansi olmuyor. Sanirim bu daha kökten bir problem.
evet, önemli bi konu.. eğitim yasada bi temel hak olarak tanımlanmış, ama şu anda öyleymiş gibi görünmüyor..
ben de seçimden dönünce sahip olduğum optimizmi bugüne taşıyamadım haliyle..
bi de rutin yazmışım, o radikal olacak..
Teşekkürler sheed yorum için. Tabi ki de bir anda hayatın güllük gülistanlık olmasını bekleyemeyiz. Evet sistem kötü ama sistemi tamamen değiştirmek de imkansız gibi görünüyor.fakat bu sistem dahilinde de yapabileceğimiz şeylerin olduğu inancındayım.Yani umudumu yitirmedim hala. Bence "güzel günler göreceğiz, güneşli günler "
Liseyi İstanbul Atatürk Fen Lisesinde okumuş biri olarak bu konuda üç beş şey belirtmek isterim.
Öncelikle ben de liseyi iyi bir üniversiteye gidebilmek amacıyla tercih etmiş olarak şimdiye kadar yapmış olduğum en iyi tercihim sanıyorum ve açıkçası darlık ve sığlık konusunda getirdiğin eleştirileri biraz haksız görüyorum.Tamam belki Galatasaray, İstanbul Erkek'e oranla öğrencileri her konuda yetiştiremiyor olabilirler ancak bu konuda fen liselerinin tek taraflı eğtimi kadar öğrencilerde de suç var diye düşünüyorum.En azından kendi adıma bunu çok net söyleyebilirim.Edebiyat hocasının zorla(sınavda sorduğu için) okuttuğu Suç ve Ceza, Sefiller gibi klasikleri o zamanlar büyük bir angarya olarak gören ben, daha yeni yeni edebiyatın, felsefenin güzel şeyler olduğunu anlıyorum.Maalesef bu aydınlanmayı biraz geç yaşadım ama ne yazık ki kafası matemetiğe fene basan her adamın başına bu deneyim gelmiş ve össye kadar okuduğu şeyler bir tek türkçe soru bankalarının paragraf soruları olmuştur.Maalesef bu da fen liselerinden çok insanların gözünde edeyatın algılanışıyla alakalı bence.Tabi mezunların birbirini kollama, aynı liseli, ekol olma olayı ne kadar fen liselerininde eksik olsa da "dost"larımı lisede kazanmış olduğumu ve de analitik düşünme diye zamanında zımbırtı diye gördüğüm laf kalabalıklarının gerçekten de olaylara geniş açıdan bakmamı sağladığına yardımcı olduğunu şu anda rahatlıkla söyleyebilirim.
Ayrıca ben de bilgisiyar mühendisliği(isteyerek) 1. sınıfta okuyorum ve mezun olsam bile herhalde ne iş yapacağımı tam olarak bilemiyeceğim.Zaten çoğu mühendislik hatta çoğu meslek bir çok alt dala ayrıldığından bir konuda ancak onun üzerine çalışarak uzmanlaşıldığını ne iş yapacağının tamamen sana, seçtiğin işlere bağlı olduğunu düşünüyorum.
Meslek seçimi konusunda da zaten liseye başladığım andan itibaren istediğim tercihi yaptım.Aslında ben de uçak mühendisliğini istiyordum bir ara.Ama zaten dünya çapında iki üç şirketin olduğu sektörde, bunlara girmenin çok zor olduğu için bir de tutup thyde bakım onarımda filan iş imkanlarının olduğunu duyunca bunu rafa kaldırdım.Beni de biraz ekonomik kaygılar etkiledi açıkçası.Yalnız yine de şu anki halimden çok memnunum.Ha, lisede çok bilinçli miydim, yazılım falan nasıl bi şeydi biliyor muydum?hayır(şimdi de çok bilmiyorum ya) ama şansım yaver gitti.İnşallah 20 yıl sonra da böyle düşünürüm tabi.Çözüm olarak tabi sistem üzerine uzunca konuşulabilir ama şu anda yapabileceğimiz şey kendimizin hayatımıza yön vermesidir artık.Nitelikli biri olmak istiyorsak, kendimizi geliştirmek felsefeye sanata üniversite yıllarında eğilmek hiç zor değil.Tabi kıçı serip yatarak mezun olup, çalışmadan uğraşamadan bir şeyler elde etmenin, kısa yoldan köşe olmanın en büyük amaç olduğu ve bunun bi bokmuş gibi gözler önüne
serildiği bir ortamda Melih Gökçek gibi adamların siyaset sahnesinde yer alması eğitimden, bilinç gibi konulardan çok, daha derin bir ahlak sorunuymuş gibi gözüküyor bana.Ne de olsa her millet layık oldugu sekilde yönetilir.
Yorum Gönder