16 Aralık 2008 Salı

Eğitim Şart

Yıllardır hep dile getirilen fakat nedense bir çözüm dahi aranmayan ne seçim döneminde ne de hükümetlerin icraatları arasında göz önünde adam akıllı bir tek dahi projesi bulunmayan bir sorunumuz var: Eğitim. Eğitim konusu açıldığı zaman akla ilk gelen ise Cem Yılmaz’ın Doristos reklamından sonra iyice ağza düşen ve yavşakça bir hale bürünen bir söz : “Eğitim Şart” .Fakat nasıl bir eğitim şart ve biz nasıl bir eğitim alıyoruz?
Eğitim sadece okulun ve devletin sorumluluğunda değildir elbette. Büyük sorumluluk aileye düşer.Fakat devletin görevi ailenin verdiği eğitimi belirli bir düzene sokup yanlış yapılan yerleri denetlemek olması gerekirken , okullarda ailenin koyduğu taşları da yıkan bir eğitim! veriliyor diyebilirim.Zorlama cümleler yerine şunu demek daha doğru herhalde : “Devletin verdiği eğitim büyük yanlışlar içeriyor”.İlk önce öğretim boyutuna bakalım.Zorunlu eğitim 8 yıl.Artık ortaokul mezunu adam bulmak çok zor. Büyük bir kesim en az lise mezunu olarak çıkıyor hayat sahnesine.Peki neden hala çevremiz en basit matematik işlemini dahi yapamayan ya da iki kelimeyi bir araya getirip konuşamayan insanlarla dolu.Çünkü sistem öğrenme temelli değil, kazanma temelli.Çocuklara gösterilen hedef bir konuyu öğrenmek değil,sınavdan yüksek not almak ve işin sonunda hep iyi bir yere kapak atmak.Halbuki neticeye verilen önemin yarısı öğrenme sürecine verilse çocuk zaten kapağı atacak.Ama bu sistemde kapak olmaktan öteye geçemiyor.Biz yine tek sınavla ucuz kurtulduk.Şimdi orta okulda 6-7-8. sınıfta her sene ayrı sınav var.Yani başlangıç noktası iyice geriye çekildi.Peki bu neye mal olacak.Tabi ki de bu yarışta çocuklarının geri kalmasını istemeyen ailelerin harcayacağı daha fazla paraya ve çocukların yarışa hazırlanmaları için daha erken ahırlara(dershanelere) gönderilmesine.

Derslerin içeriğine de gelirsek ,bütün eğitim sistemimiz Matematik dersine temellenmiş durumda.Buna rağmen en fazla zorlanılan ve başarısız olunan ders de Matematik.Galiba bir Türk Büyüğü’nün dediği gibi Türk Milleti’nin büyük bölümü aptal.Hayat Bilgisi diye adlandırılan dersten hayata dair nasıl bir şey çıkartmamız bekleniyordu bilmiyorum ama benim pek bir şey çıkaramadığım kesin .Türkçe dersinde dişe dokunur kaç kitap okuduk? Hocaların özet çıkarın diye verdiği hangi kitabın yüzüne doğru düzgün baktık? Bir başından bir sonundan seçerek yazdığımız iki üç cümleyi özet diye kakalamaya çalıştık hocalara.Onlar da yemiyordu bu durumu ama üstümüze de gitmediler.Öte yandan bizim de suçumuz yoktu bunu yaparken çünkü hiçbirimiz “Neden ve Nasıl kitap okunur?” u bilmiyorduk. Müzik dersi diye adlandırılan olayda hangimiz gerçek müzikle tanıştık ve hangimize gerçekten müzik sevgisi aşılandı.Sanki birileri müfredatın bir yerine “Müzik dersinde blok flüt alınması ve çaldırılması zorunludur.Aksi şekilde hareket edenler cezalandırılacaklardır” ibaresini iliştirmiş gibi çalmayı bile tam beceremediğimiz bu düdükten başka bir alet görmedi çocuk gözlerimiz.Okulun en gereksiz organizasyonu olan ve her okulda sadece boru ve trampet gibi sadece gürültü yayan aletlerden oluşan, bayramlarda kıçına bir de “yürüyüş takımı “ diye bir grup zavallı öğrencinin de eklenmesiyle , askeri nizamda iğrenç gürültüler yayarak sağa sola koşturan bando takımının yerine, buraya harcanan paralarla okula bir iki saz bir iki yaylı çalgı alınsa ne olurdu sanki.Gelelim Beden Eğitimi’ne .Çoğu okulda “Yürüyüş Takımı” için işlenen,raptiye rap rap sağa dön sola dön gibi aptalca aktivitelerle saatlerin harcandığı,tesis sıkıntısından kaynaklanan bir sürü sorunla birlikte adeta trajikomik bir olaya dönüşen zavallı Beden Eğitimi.Bu sistemde tabi ki ne bir sporcu çıktı ortaya ne de hocaları “Bedenci” olarak adlandırılmanın ötesine geçebildi. Resim dersi içinse İlkokul 3 ten Lise Hazırlık a kadar hep aynı manzara resmini çizmeye çalışmış biri olarak hiçbir şey diyemiyorum. İşin komiği ise bu tip Resim, Müzik gibi yetenek bazlı derslerin her sene zorunlu olması. Halbuki yapılması gereken bir-iki sene çocuğu dersle tanıştırıp yetenekli çocukları , seçmeli olarak müfredata koyacağın bu derslere yönlendirmek olmalı. Konunun buraya gelmesi de iyi oldu.Sistemdeki en büyük sorun zaten bu.Yönlendirme.Çünkü yok.( Yazının çok uzun olması sebebiyle burada kesiyor, daha sonra kaldığımız yerden devam etmeyi diliyorum.Saygılar)

5 yorum:

Svetlin dedi ki...

helvacoğlu flütleri bir numaraydı.

Spicoli dedi ki...

Müzigi dinletsen, resmi ressami tanitsan en azindan hayatlari boyunca sevecekleri bir aktivite, ilgi duyanlarin yönelecekleri bir yol vermis olursun ellerine. O kadar flüt caldik hangimiz Ian Anderson oldu, o kadar resim yapti annem hangimiz Pablo Picasso oldu.

Adsız dedi ki...

hayır eğitimidir,geleceğidir,hayat görüşüdür herşey bi yana o flüt derslerindeki stres yüzünden kaç tane koç gibin delikanlı,kaç tane yiğit hayatlarının geri kalanında erken boşalma sorunuyla uğraşacak.peki bunun hesabını kim verebilir a dostlar sorarım size!?

Spicoli dedi ki...

Bu yazi karikatür manyagi yapilir zaten de hic girmeyelim o taraklara bence, cikilmaz.

Adsız dedi ki...

böyle zor ve geniş bir konuyu anlaşılır ve akıcı bir biçimde ifade edebildiğin için öncelikle tebrik ederim seni. Bu konuda söylenecek o kadar çok şey var ve biz bu konuyu o kadar çok konuştuk ki hem de hiç bir zaman hiç bir şeyin değişmeyeceğini hatta her geçen gün daha kötüye gideceğini bile bile. yazında lise eğitimine değinmişsin ama üniversiteler bundan faklı değil. kitap okuma konusuna da iyi değinmişsin biraz da bireysel çaba önemli. şimdi bile kaç kişi ders notu fotokopileri yerine kitaptan çalışıyo ki? üniversite de aynı not korkusu mesleğin için gereken bilgileri öğrenmek değil iyi not almak için amaçsızca ezberlenen cümlelerden kaçı aklımızda kalacak ilerde. neyse konu derin, söylenecek çok şey var. yazının devamını merakla bekliyoruz.