Siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2009 Cuma

Ergenekon ve " Yandaş Basın Bunu Da Yazın!"



Can Dündar 22 Temmuz tarihli "Evet Oydu! "yazısında bir ismi teşhis ediyor : Ali Suat Ertosun. Yazıyı okuduğunuz zaman da anlayacağınız üzere Ali Suat Ertosun şu anda gündemin en önemli maddelerinden biri olan HSYK nın bir üyesi. Yazıda Can Dündar ,Ertosun'un Sabancı süikasti ile olan karanlık ilişkisinden bahsediyor ve tetikçi Mustafa Duyar'la yapmak istediği röportajın nasıl engellendiğini ve sonrasında Duyar ın Nuriş kardeşler tarafından nasıl öldürüldüğünü anlatıyor. (Nuriş kardeşlerin cezaevi isyanını ve "Bizi Veli Abi'ye sorun" şeklindeki feragatlarını hepimiz hatırlarız.)

Benim için yazı, buraya kadar gayet mantıklı bir biçimde akıyor. Taşlar açıkçası yerli yerinde. Ta ki Ali Suat Ertosun'un nasıl yükseldiğini , Ertosun'a kimler tarafından Devlet Üstün Hizmet Madalyası verildiğini öğrenene kadar.


Şimdi tam bu noktada çok farklı bir konuya değinmek istiyorum. Bugün TV de rastgele denkgeldiğim Samanyolu Haber' de de bu konudan ve Can Dündar'ın yazısından bahsediliyordu. Haberde Can Dündar şahit gösteriliyor ve "Ergenekoncu" bir bürokratın şu an nerelere geldiğine atıfta bulunuluyordu. Fakat o da ne! Tam burada haber kesildi ve başka bir habere geçildi. Yandaşlığın sınırı yokmuş demek ki. "Seç beğen al" mantığında habercilik yapan ve sadece bunları izleyip başka hiç bir şey okumayan insanlar tarafından yönetildiğimizi görmek ne kadar üzücü! Madem Can Dündar'ın yazısını veriyorsun , sonuna kadar versene yiyorsa. Anlatsana Ertosun'un Cemil Çiçek tarafından Devlet Üstün Hizmet Madalyası için önerildiğini,Ertosun'a madalyayı Bülent Arınç'ın taktığını, hepsinden önemlisi ertosun'un Abdullah Gül tarafından HSYK ya atandığını. Yemez tabi ki.Veremezsin, vermezsin.

Şimdi yazıya geri dönmek istiyorum.Mesela, x ve y şeklinde çift kutuplu bir ülke var. Bu ülkede yaşamak gerçekten zor olabilir.X insanları iktidara gelmek için Y insanlarına karalama kampanyalarıyla saldırabilir ve iktidara gelen taraf diğer tarafı baskı altına almaya çalışabilir. Fakat bu yapının bile bir kabul edilebilirliği en azından bir anlaşılırlığı vardır. Fakat kutupların tamamen birbirine girdiği, X lerin y güdümlü Y lerin X ajanı olduğu, hatta daha beteri bir bunlardan başka bir çok Z lerin E'Lerin N'lerin ve daha birçoklarının bulunduğu ve bunların da aynı çarpık ilişkilerle birbirine bağlandığı bir ülkede yaşamak... Herkesin tek arzusunun "güç" olduğu ve bu gücün; nasıl, nereden, kim tarafından geldiğinin hiç önemli olmadığı bir sistemde yaşamak ve bu sistemi anlamak... İşte bunu anlamak imkansız galiba.

İmkansızlıklar Ülkesi'nde bir şeyleri imkanlı hale getirmeyi hayal eden bizler için ne kadar teşvik edici bir durum! Gerçekten emeği geçen herkese teşekkürler!...

30 Mart 2009 Pazartesi

Seçim Notları

Bir seçimi daha geride bıraktık. Ksp zaten derinlemesine şahane seçim analizleri yapmış. Üstüne söylenecek bir şey yok. Ama bir iki kelam etmek gerekirse AKP hala çok yüksek bir yüzdeyle birinci parti. Her kesimden oy alabilmeleri onlar için oldukça önemli bir artı. CHP, MHP ve SP'de ufak hareketlenmeler var, coşkuyla sevindiler bu sonuçlara. Özellikle CHP baya bi mutlu. Bana sorarsanız “bir tarafta karnesinde ilk defa 4 görüp üzülen öğrenci diğer tarafta da sınıfı geçip geçemeyeceği belli olmayan öğrencinin geçer not aldığını görüp halaya kalkması” gibi bir sahne canlandı benim gözümde. Zeki ama çalışmıyor şeklinde velisine şikayet edilebilir.

Baya renkli bir seçim süreciydi gözlemlediğim kadarıyla. Melih Gökçek'in yumıcık gibi sırıtması, değişik sloganlar, yeni yüzler, yeni şarkılar, Melih Gökçek'in hala yumıcık gibi sırıtması, patlatılan balonlar, Zekeriya Beyaz'ın aday olması, CHP'nin Mustafa Sarıgül'ün karşısına Muharrem Sarıgül diye aday çıkarıp kolpaya yatması, fotoşoplu mitingler, Melih Gökçek'in ısrarla yumıcık gibi sırıtması falan iyidi baya.

Tüm kanallar seçim sonuçlarının yayını sırasında Karayalçın'ı 7-8 puan geride gösterirken Fox Tv'nin Karayalçın'ı yüzde 40 civarlarında, Gökçek'i yüzde 18 civarlarında anons etmesi, çok talihsiz olacak ki CHP merkezinde seçimin bu kanaldan takip edilmesi, Habertürk CHP genel merkezine canlı bağlandığında 8 puan geride olan CHP'lilerin neden çılgınlar gibi halaya kalktığına stüdyoda olan yorumcuların bir türlü anlam verememesi seçim gecesinin dondurmanın içinden çıkan çikolata parçasıydı.

K.Maraş'ın Ekinözü ilçesinin ANAP adayı Osman Özen'e ise sandıktan 0(yazıyla: sıfır) oy çıkması şüphesizki en üzücü olayı. Hiç olmazsa kendine basaymış iyimiş. Birazcık özgüven problemi sezdim ben.

Sandıklar açıldıktan sonra biri AKP'ye biri CHP'ye diğeri MHP'ye oy atılmış üç zarftan da prezervatif çıkması ise seçimlerin en toplumsal mesajıydı. Nasolsa seks dönecek, bari güvenli olsun.

Beni yine de şu seçim süreci boyunca en çok şenlendiren ise Besim Tibuk gittikten sonra eski havası kalmamış gibi olsa da yine de Liberal Demokrat Parti oldu. Beşiktaş'ta düzenledikleri mitinge katılım yaklaşık 50-60 kişi civarı olunca LDP lideri şu sözlerle başladı konuşmaya: “evet sevgili halkım, şurada cenazemiz kalksa daha çok insan toplanırdı”

Seçimlerden sonra durumu en iyi özetleyen cümle ise bizim sokakta mahallenin teyzeleriyle çekirdek çitleyen bir başka teyzeden geldi: “şu Deniz Baykal gitsin yemin edeyyon CHP'ye bascem oyumu”

Seçim 2009 # 3

Bir önceki yazıda bahsettiğim gibi gerçekten de AKP nin rüzgarı terse dönmeye başladı.Yüzde 39 oy oranıyla kapattılar seçimi. 57 il kazanmışlardı 2004 te 45 e düştü. Fakat büyük şehirlerin hepsinde beklediğimiz oldu bir sürpriz yaşanmadı.


İstanbul dan ilk gelen bilgiler aslında epey heyecan vericiydi.Fakat Topbaş beklediğim gibi yüzde 44 le kapattı seçimi.Fakat geçen seçim İstanbul ‘dan %28-29 gibi bir oy alan CHP ,Kılıçdaroğlu ile %37 ye yükseltti. Ki bu da yaklaşık 550-600 bin oya tekabül eder ki çok büyük bir farktır. Ankara ise yine(maalesef) Gökçek’e kaldı. Mansur Yavaş gerçekten büyük etki yaptı ama CHP nin oyunu da çalmadı değil.Yüzde 19 gibi epey yüksek bir oy kaybetmesine karşılık Yüzde 38 ile 7 puan fark attı Gökçek en kötü döneminde. Demek ki adam ancak ölürse başka biri gelebilecek Ankara’ya. 4. dönemi Gökçek’in. Diğer büyük şehirlerde Adana’da Aytaç Durak zor oldu ama aldı.Bursa’da ilk sonuçlarda Sena Kaleli önde gözüküyordu.O an bir “acaba” dedim ama yine AKP Recep Altepe ile kazandı seçimi.İzmir’de CHP particiliğinin en yoğun olduğu yer olarak rekor oy oranıyla geldi Aziz Kocaoğlu. Diyarbakır ‘da ise beklenen dahi olmadı. Yüzde 65 ile geldi Osman Baydemir.Gerçekten büyük farkı oluştu.


Hemen hemen bütün yorumcular Doğu’da kimlik siyasetinin işlediği konusunda birleşti.DTP 5 il kazanmıştı geçen seçimde, 8’e yükselttiler. Bu bölgelerde sanayi ve eğitim anlamında büyük reformlar yapılmazsa kimlik siyaseti devam edecek hatta makas iyice açılacak gibi duruyor.Yanlış anlaşılmasın, ben bu ülkenin bütünlüğüne inanan her insanın yönetme ve seçme hakkına inanıyorum. Ama bana kalırsa ırk sınıflandırması Dünya’nın en aptal sınıflandırma biçimidir.Ve eğer sen, sırf aynı ırktan olduğunu düşündüğün için birine oy veriyorsan bu da en aptal tercih biçimlerinden biridir. Bu sadece o bölge için değil tüm Türkiye için geçerli bir yorumdur.

Yani 2009 seçimlerinden AKP , biraz Saadet Partisinin silkelenmesi, biraz ekonomik kriz , biraz da genel memnuniyetsizlikte ötürü yüzde 7 oy kaybıyla çıktı.Fakat bazılarının dediği gibi meşruluğunu kaybetmiş durumda falan da değildir.Yüzde 39 oy Türkiye’de (CHP nin ilk dönemleri hariç) hiçbir sol partiye nasip olmamıştır.

Ayrı bir konu olarak, henüz daha seçim sonuçları belli olmadan CHP nin çıkıp “ şike var “ gibi açıklamalar yapması açıkçası üzdü beni.Özellikle Karayalçın’ın açıklamaları yenilginin ağırlığı ile ağlamak gibi geldi bana.Ya da sistemi tam olarak bilmiyorlar. Yerel seçim de 5-6 oy birden atıyorsun ve bunların sayımı tabi ki de tek sayıma göre daha geç olacak.Sistemin kilitlenmesi falan tabi ki yanlış şeyler, olmasa çok daha iyi.Fakat böyle hatalar olabiliyor. Hemen çıkıp “Oylarımızı yediler” demenin alemi var mı? Babam bu seçimlerde sandık başkanıydı ,o yüzden sistemi daha yakından gördüm.Şike yapılma ihtimali gerçekten zor bir ihtimal.Çünkü her sandık sayılırken partilerin müşahitleri hazır bulunuyor ve sonuçlar tutanaklara işleniyor.Tutanaklar bütün sandık üyelerine veriliyor.Yani her sandıktan ne çıkacağı belli.Bu konuda Emre Kongar ,YSK nın kendi internet sitesinde her sandığın numarası altında bu tutanaklarda yazan oy sayılarının yayınlanmasını ,şüphesi olanların ellerindeki tutanaklarla kıyaslayıp , üşenmeyenin de oyları toplayıp ona göre itiraz etmesi, gerektiğini söyledi ki kafalarda soru işareti kalmaması adına Kongar’ın bu konudaki çözümü gerçekten mantıklı ve uygulanabilir.

Bence 2009 seçimleri AKP ye uyarı olmasının yanında CHP ‘ye de bir bölgede seçim çalışması yaparsan(bkz. İstanbul varoşları) gerçekten oy alabilirsin mesajını verdi.Aynı zamanda Diyarbakır’dan yüzde 0.4 ,Erzurum’dan 1.2 gibi bir oylar alan CHP ‘nin hala Türkiye’nin sadece belirli bölgelerine hitap ettiğinin göstergesi oldu. MHP nin oyunu artırması, Saadet’in biraz da olsa canlanması seçimin diğer noktaları. Bir de 7 kişinin ölmesi gerçekten de en üzücü olayı herhalde bu seçimlerin. Son bir nokta , Sivas'ta belki 10-15 oy alacak BBP adayının Yazıcıoğlu'nun vefatından sonra yüze 50 ile seçimi kazanması, insanların aslında hiç bir şeye bakamdan sadece duygularıyla karar verdiğinin bir göstergesidir.Tüm Türkiye’ye hayırlı olması dileğiyle .(Ulan şu Melih bi gideydi ya…)

27 Mart 2009 Cuma

Sarıkışla'dan Mamak'a, Mamak'tan Göksun'a


Mitinge giderken ölmek...Herhalde bir siyasetçinin siyaset şehidi (!) sayılması için en gerçek yoldur.Tabi ki Allah'tan umut kesilmez.Fakat -15 derecede 32 saat kimsenin dayanabileceğini sanmıyorum. Neden bulunamadığı hakkında en başlarda (babamla konuşmadan evvel) ben de yanlış ve ilgisiz bir arama yapıldığını düşünüyordum.Ama helikopterin düştüğü yer benim de(baba tarafından) memleketim olan Göksun/Kahramanmaraş çevresi gayet dağlık ve derin vadiler içeren bir bölgedir.Ayrıca ortalama rakım da 2000 mt. civarıdır ve çok yoğun sis ve yağmur görüşü tamamen kısıtlamış durumda imiş.Ayrıca gece 2 den beri de sinyal alınamıyormuş yani eğer ilk başta alınan sinyal hatalı ise şu an çok farklı ve yanlış bir bölgede arama yapılıyor olabilir.Ben açıkçası ihmal olduğuna inanmıyorum.Sonuçta 3 bin kişiyle ve bir sürü uzman dahilinde (AKUT vs.) yapılan bir çalışmada art niyet aranması yanlış olur.Ayrıca hala art niyet arayanlara çok ek bilgi olarak AKP Kahramanmaraş Milletvekili ve TBMM başkan vekili Nevzat Pakdil'in eşi de Muhsin Yazıcıoğlu'nun kardeşidir.Yani en çok seferber olacak insan şu an en yetkili konumda.

Yazıcıoğlu ile ilgili hemen hemen bir iki hafta önce okuduğum bir anektod acı bir gülümsemeye yol açmıştı bende. Miting sırasında mikrofonun elektrik kaçırmasından dolayı hafif bir kaza atlatan Yazıcıoğlu "Beni günlerce elektriğe verdiler. Yeter artık burada da mı elektriğe vereceksiniz" diye dokundurmayla karışık tepki göstermişti.Bildiğiniz üzere 80 döneminde Abdullah Çatlı ikinci adam iken Yazıcıoğlu ülkü ocakları başkanıydı ve darbeden sonra içeri alınan ilk isimlerden biri oldu.Hakkında açılan dava devam ederken tam 7.5 yıl Mamak cezaevinde yatmış ve dava sonucunda suçsuz bulunmuştur. Son 22 Temmuz seçimlerinde memleketi olan Sivas'tan bağımsız aday olarak milletvekili seçilmesi Sivas'ta ne kadar kuvvetli bir isim olduğunu gösteriyor. Bir politikacının görüşlerinden bağımsız olarak değerlendirilebileceği ender konumlardan birinde şu an Muhsin Yazıcıoğlu. Beğenirsin beğenmezsin fakat demokrasinin farklı simalarından biriydi . Eğer yaşıyorsa Allah yardımcısı olsun.Aksi durumda hepimizin başı sağ olsun.

24 Mart 2009 Salı

Seçim 2009 # 2


Bir önceki seçimde AKP 56 ili götürmüştü. Melih Gökçek yüzde 57 gibi farklı bir şekilde kazanmış, DYP yüzde 10.7 gibi azımsanamayacak bir oy almıştı.Bu seçim 2-3 ay daha geç olsaydı ve kriz ve işsizlik bu seyirde gitseydi herhalde bundan epey farklı bir sonuç görürdük.Çünkü insanlar rüzgarla hareket eder ve AKP nin rüzgarı giderek azalmaya hatta terse dönmeye başladı.

Ben açıkçası genelde yüzde 40 ın altı bir oy bekliyorum fakat yerel seçim daha önce de söylediğim gibi daha çok aday bazlıdır.Büyük şehirlere bakarsak İstanbul'da Topbaş bir önceki seçimdeki yüzde 44 ünü koruyacağının(ya da en fazla 2-3 puan düşüreceğinin) sinyallerini Kazlıçeşme mitingiyle verdi.Fakat bu seçim Kılıçdaroğlu'nu siyaset sahnesinde daha aktif bir role getirmesi açısından önemliydi.Etraflarda dolaşan "2.Ecevit" pankartları Baykal'ı rahatsız etmiş midir bilinmez ama Kılıçdaroğlu doğru oynarsa solun yeni lideri olma yolunda ilerliyor.

Ankara'da Gökçek'in yüklü miktarda oy kaybedeceği çok açık.Fakat ben yine de alacağını düşünüyorum.Bazıları Karayalçın 'dan ziyade Melih Gökçek'i yerinden edebilecek ismin (oylarını bölmek suretiyle de olsa) MHP büyükşehir adayı Mansur Yavaş olduğunu düşünüyor. Fakat benim gözlemlerime göre MHP AKP den çok CHP nin oyunu bölüyor gibi görünüyor.Ankara'da durumlar böyle.

İzmir'i Aziz Kocaoğlu'nun (yani CHP'nin) yine kaybetmeyeceğini düşünüyorum.Hele bu kriz ortamında AKP nin hiç şansı yok.Geçen seçimde Adana'yı Aytaç Durak'la kazanan AKP, Durak'ın istifa edip MHP ye geçmesinden sonra burayı kaptıracak gibi görünüyor.Bursa'da ise AKP nin adayı yasakçı başkan diye ünlenen Osmangazi Belediye Başkanı Recep Altepe'ye karşı , CHP Kamil Koç 'un CEO'su Sena Kaleli'yle seçimlere katılıyor.Açıkçası bu kadar erkek aday arasında Bursa gibi büyük bir şehrin belediye başkanının kadın olması tüm ülke için gayet fevkaledenin fevkinde bir gelişmedir.Benim internet araştırmalarım AKP nin önde olduğu yönünde ancak Bursa'nın nabzını Spicoli ile Svetlin den almak gerekir. Diyarbakır'da ise Tarhan Erdem'e göre AKP Osman Baydemir'i aday gösterse bile alamaz.Bence de zor duruyor. Bakalım hayırlısı.

Bir de bu seçimde işlek yerlerde bayrak asılmasının yasaklanması görüntü açısından bir kazanç.Fakat ülkenin seçim havasına tam olarak girememesini de etkilemedi değil. Ayrıca gazetelerden ve internetten takip ettiğimiz kadarıyla seçim meydanları daha çok kuru kalabalık tarzında.Slogan ve kendiliğinden yaratıcı afiş sayılarında geçmiş seçimlere göre çok büyük düşme olduğunu söylüyorlar.Bayrak sayısı ise tavan yapmış. Bir de seçim şarkıları. Zangır zangır geçtikçe o seçim arabaları insanın dayanma limiti de bir süre sonra aşılıyor.Bu da genellikle oy vereceğin varsa da vermemeye , ya da " tamam lan tamam atıyorum sana yeter ki sus" haleti ruhiyesine getiriyor insanı.

Yine de seçim bende bir heyecan oluşturuyor(Zaten bu heyecanın kaybedilmesi, ülkenin yönetimiyle hiç mi hiç ilgilenilmemesi anlamına gelir ki,sona yaklaşmaktır) Sonuçların açıklanmasını falan gayet ilgiyle takip ediyorum.Bu hafta sonu da yine televizyonun ve internetin başındayım.Demokrasinin işlediği ,Türkiye için hayırlı, güzel güneşli bir hafta sonu dileğiyle...

12 Şubat 2009 Perşembe

Seçim 2009 # 1


Yerel seçimler malumunuz üzere 29 Mart'ta yapılacak.Yerel seçimler hem nitelik hem de netice olarak genel seçimlerden çok farklılık gösterebilirler.Parti desteği mutlaka önemli olsa da, adayların parti üstü konumlarının da etkisi epey fazla .Mesela memleketim olan Kütahya buna örnek olabilir.En AKP karşıtı insanlar bile çalışmalarından dolayı AKP nin adayı şimdiki başkan Mustafa İça'ya oy atmayı düşünüyorlar.İşte bu parti dışı konumları bazen de aleyhte çalışabiliyor.

Nitekim dün gece Abbas Güçlü ile Genç Bakış programı Bilkent Üniversitesi'ndeydi ve konuk da CHP'nin Ankara BB Başkanlığı adayı Murat Karayalçın'dı.Karayalçın bildiğiniz üzere 89-93 yılları arasında da Ankara BB Başkanlığı yapmıştır.Sonra SHP nin genel başkanı olup hükümete girmiş,Dış İşleri Bakanlığı ve Başbakan yardımcılığı yapmış, ardından SHP ile CHP nin birleşmesiyle parti başkanlığından istifa edip 1999 daki CHP genel başkanlığına adaylığını koymuştur.Bu seçimleri kazanamayınca da partiden istifa edip Sosyaldemokrat Halk partisi adında yeni bir parti kurmuştur.İşte dün Karayalçın'ı en çok sıkıştıran sorular da o döneminde yapmış olduğu icraatlardan geldi.2004 seçimlerinde SHP ÖDP EMEP SDP ÖP ve DEHAP 'ın katılımıyla oluşan "Demokratik Güç Birliği" Karayalçın'ın önündeki en büyük problem denebilir.Gerçi bu oluşumun öncesinde de bazı DEHAP'lı (o zamanki adı HEP de olabilir) milletvekilleri SHP listelerinden meclise girmişlerdi.(bkz. Sırrı Sakık) Bunların en önemlisi ve de dün bir öğrencinin Karayalçın'ı sıkıştırdığı gibi Karayalçın'ı en fazla sıkıntıya düşürecek olanı ise meclise sözde PKK bayraklarıyla giren,bildiği yabancı dile Türkçe yazan Leyla Zana'dır.2004 teki oluşuma gelirsek Karayalçın ısrarla ben o oluşuma ulusal birliği korumak amaçlı katıldım dese de Diyarbakır BB Başkanı Osman Baydemir'le beraber yapmış oldukları Diyarbakır mitingi Karayalçın'ı zor durumda bırakıyor.O mitingde açılan Apo posterlerinin,sözde PKK bayraklarının önünde, TRT Şeş'in açılmasından sonra "Bu toprakların dilini kabul ettiler,yakında adını da kabul edecekler" diyen Osman Baydemir ile elele ne kadar ulusal birlik mesajı verebilirsin!, tartışılır.(bkz : youtube)


Ayrıca Deniz Baykal'la aralarının CHP Genel Başkanlığı seçimlerinden beri kötü olduğu da malum.Sonuçta hem Karayalçın'ın hem de Baykal'ın birbirleri hakkında çok sert iddiaları ve açıklamaları vardı zamanında.Dün gece de bir öğrencinin "Deniz Baykal 2004 'te sizin listeleriniz için 'İmralı'dan geliyor' demişti. Buna ne diyeceksiniz?" sorusuna Demirelvari bir şekilde "Siyasette zamanın şartlarına göre farklı açıklamalar yapılabiliyor" gibi bir "Dün dündür, bugün bugündür" anlayışıyla geçiştirmeye çalıştı.Şimdi yapmış oldukları birlik de açıkçası epey samimiyetsiz geliyor bu açıklamalardan sonra. Konunun bu çerçevede kilitlenmesi de , doğal olarak kısır bir tartışmaya yol açtı,Gerçekten somut bir şeyler öğrenmek isteyen öğrenciler yerine daha çok birbirlerine laf yetiştirmeye çalışan bir kalabalık görünce soğudum ve bunaldım izlerken.



Elle tutulur 3 projesinden bahsedebildi Karayalçın.Birincisi Metro yu bitireceğini ve 4 farklı metro hattı olacağını söyledi.Bunun için hesaplamalarıma göre 2 milyar dolar gerekiyor diye de ekledi. (Melih Gökçek'in metro konusunda gerçeklik payı bulunabilecek tehditler 'i için tıklayın)
Sonra Kızılırmak suyunun pis olduğundan ve buraya üstün arıtma teknikleri içeren bir tesis kurulmasından bahsetti ve Gerede havzasındaki Işıklı barajından su getireceğini, bu projenin zaten 2003 itibariyle bitmiş olması gerektiğinden bahsetti.Son olarak da doğalgazın tekrar belediyenin eline geçmesi, kamulaştırılması, yönünde çalışmalar yapacağını söyledi. Geçmiş dönemindeki başkanlığı sırasında başlatmış olduğu metro ve başkanlığından önce başlatmış(Konutkent başkanı olarak) ve gerçekleştirmiş olduğu Batıkent konutları projelerini savundu ve “geçmişte yaptıklarımız geleceğimizin teminatıdır” a getirmek istedi.Fakat bunu her denediğinde karşısına DEHAP ittifakıyla çıktılar.Genel olarak Bilkentli öğrencilerin büyük desteğine rağmen, dün gece bence bu konuda sınıfta kaldı Karayalçın ve geçiştirmek zorunda kaldı. Kendisi bu oluşumda iyi niyetli de olabilir.Fakat bunu halkın çoğu kesimine açıklayamayacak ve eğer kazanamazsa en büyük neden de DEHAP'la yapmış olduğu ittifak olacaktır. Ankara'da ortam sıcak.Karayalçın'ın kaybettiği seçimdeki gibi (orada Melih Gökçek sadece 6500 oy farkla kazanmıştı) çok küçük farklar neticeyi belirleyebilir

Dip not olarak : Abbas Güçlü yakında sabahları kadın programı sunarsa şaşmayın.İnsanlar saçma sapan mikrofon kavgası yaparken adam resmen körükçü gibi davranıyor ve beğenmediğini geçiştirmeye çalışıyor.Haydi Abbas, vakit tamam.

29 Ocak 2009 Perşembe

Davos'ta bir Kasımpaşalı


Bu kadar üst düzey bir panelde böyle bir tartışmaya canlı şahit olmak gerçekten de garip bir duyguydu.Açıkçası ekran başında epey heyecanlandım.Biz Erdoğan'ın bu tavırlarına alışkınız ama adamlar görünce afalladılar tabi ki.Tayyip Filistin konusunda çok hassas.Diğer taraftan Simon Peres de kışkırtınca, Tayyip de karşılık vermek istedi.Bence en büyük hata oradaki panel yöneticisinindi.Sonuçta bu kadar önemli ve üst düzey takip edilen bir panelde 5 dakika daha uzun olması bir şey değiştirmezdi.Erdoğan'ın sürekli koluna dokunması ve sözünü kesmesi hiç hoş değildi.Klasik Tayyip.Hemen fevri davrandı ve "Benim için Davos bitmiştir" açıklamasıyla paneli terketti .Tabi ki Davos başkanı ile panelden sonra yaptıkları basın toplantısında daha yumuşaktı."Böyle yöneticilerle Davos'a gelmem" e döndürdü işi. Peres de üstüne çok gelindiğini düşündü galiba, direk Tayyip'e yönelik sert cevaplar verdi.Ortam gerildi. Fakat işin bir de gerçek boyutu var.Hamas bir terör örgütü olabilir.Bu tartışılır.Fakat ölen 400 çocuk da Hamas militanı değildi ya.Erdoğan bu tavırlarıyla Türkiye ve Arap dünyasında müthiş prim yapar.Fakat Batı'da da epey puan kaybetti.Açıkçası ben bir T.C vatandaşı olarak daha saygılı ve sakin bir yönetici isterdim. Ayrıca Hamas konusunda da Hamas'ın hatalarını daha güçlü ortaya koymasını beklerdim. Terörist olarak adlandırılan bir grubun hamisi gibi görünmek dış politikamıza zarar verir.Son zamanlarda Türkiye çevresinde etkin bir rol kapmaya çalışıyor.Bakalım bu gelişmelerin o role etkisi ne olacak.Arap dünyası şimdiden "Hoşgeldin Türkiye" naraları atmaya başlamış.Ama önemli olan Amerika'nın bizi o rolde kabul etmesi.

4 Ocak 2009 Pazar

TRT Şeş ve Kürt Sorunu


Ülkede belirgin bir politika değişikliği var.Çok değil yaklaşık 5-6 yıl önce “Kürt” ten ya da “Kürtçe” den bir olgu ya da sorun olarak bahsetmek bile büyük tepki alıyordu.Bu geçmişten gelen bir durum.Fakat bunun oluşmasında sadece T.C hükümetlerini suçlamak büyük yanlış olur.Tamam kötü politikalar ve izole çalışmaları olayların temelidir ama 30 bin insan ölürken de suçun birazını hırsızda aramak lazım.
Türkiye’de son 5 yıldır iki tane konu var tartışılan: 1- Türban 2- Etnik Kimlik. Türban konusu apayrı bir mevzu zaten içinden çıkılacak gibi de değil. Etnik kimlik de ise insanlar 3 ana gruba ayrılıyor diyebiliriz. Birinci grup farklı etnik kimliği tamamen reddedenler.Tek kimlik Türk kimliği diyenler. Çözümsüzlüğün büyük bir kısmı da bu gruba ait.Bu grubun üyeleri Kürtçe bir kelime duysa milleti tartaklamaya kalkışan insanlarla, şiddet yanlısı olmayan fakat Kürt olgusuna da gözünü kapatan kesimden oluşuyor.Fakat aynı kişiler Kürtçe’yi(ortak kültürümüzün bir ürünü olan bu dili) bu kadar eleştirirken Amerikan yazılı tişörtler giymekten de kendilerini alamıyorlar.
İkinci grup ise Etnik kimlik vardır ve bu ülkeden ayrılmalıdır diyenler. Nasıl Türkçülük faşizmi varsa bu da Kürtçülük olsa gerek. Bize yıllardır öğretilen “Türk şöyledir Türk böyledir bağımsızlıktır özgürlüktür “ oldu. Bir çoğumuz bu bağımsızlık safsatası altında düşünmeden aptal gibi yetiştik. Kanımıza o kadar işlediler ki bunu iki Türkçülük filmi izletsen tüyleri diken diken olmayacak adam parmakla gösterilir herhalde.Fakat özgürlük anlayışının ne kadar yanlış öğretildiğinden kimse bahsetmedi bize.Özgürlüğün ne olduğunu bilmeden istedik onu.Aynı şekilde Kürtleri de kandırdılar bazıları “Siz Kürtsünüz ,ayrı bir ırksınız ayrılın hadi niye duruyonuz ,çıkın dağa” diyenleri dinleyen aptallar da bu ikinci grubun üyeleri.Sorunun ve çözümsüzlüğün diğer tarafında da bu grup var.
Üçüncü grup ise “tamam etnik kültür var fakat ayrılmaya ne gerek var” diyenler. (Facebook grupları gibi oldu kusura bakmayın artık) Bu grupta riyakarlar olabileceği gibi gerçekten böyle hissedenler de var. Bana sorarsanız kendimi en çok bu gruba ait hissederim. Fakat benim etnik kültür anlayışım kesinlikle kafatasçı bir zihniyet değil.Sonuçta yaşadığımız bölge o kadar içli dışlı ki ,hangimiz tek bir gen havuzundan çıkmış olabiliriz.Geçenlerde çıkan tartışmada da gördük ki bizi yönetenler bu kafatasçı zihniyetin mensupları. CHP li vekil,Arıtman, “Abdullah Gül Ermeni” iddiasında bulundu bildiğiniz üzere.Gül de hemen “Ne münasebet” e vurdu işi.Halbuki ben cumhurbaşkanından “Bildiğim kadarıyla Ermeni değilim.Fakat Ermeni de olsam Kürt de Rum da fark etmezdi benim için.Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” demesini beklerdim.Ve gerçekten de etkili ve zekice bir açıklama olurdu.Altına da imzamı atardım.
Gelelim son TRT Şeş ve Ahmet Kaya mevzularına. Açılmasına hiçbir itirazım olamaz.Fakat geç kalınmış bir çaba gibi geliyor bana.Zaten hükümetin de sorunun çözümüne katkı olsun diye yaptığına inanmıyorum.İleride ” Bak biz elimizden geleni yaptık Kürtçe tv de açtık okul da” demek için böyle bir hamle yapıldı.Sorunun çözümü ne TV de ne dilde.Çözüm saygıdadır.İnsanlar aptal ve saygısız olduğu sürece de bir çözüm beklemek zor.

4 Kasım 2008 Salı

John McCain vs Barack Obama

Ne yazık ki “bize ne” deyip geçemeyeceğimiz bir konu ABD başkanlık seçimi. Kimin başkan olacağı en az ABD halkı kadar bizi de etkiliyor. Onlar bugün sandık başındalar. Biz de merakla bekliyoruz. İlk gelen verilere göre Obama yarışı önde götürüyor. Ama seçim bu , her şey tersine dönebilir bir anda. Bazı seçim uzmanları yağmurlu havanın bile sonuçları etkileyeceğini ve bu durumun Obama’ya yüzde 2.5 luk bir seçmen kaybı olarak döneceğini iddia ediyor. Anketler seçimlerin öncesinde oy kullanacakların 7`de 1`inin kararsız olduğundan bahsediyordu. Bu da 20 milyon gibi bir seçmene karşılık geliyor. İki adaydan da kısaca bahsedersek; Demokrat aday Obama 1961 Hawaii doğumlu. Babası Kenyalı, annesi ise Amerika’nın Kansas eyaletinden. Obama 2 yaşındayken ailesi boşandıktan sonra, annesi Endonezyalı yabancı bir öğrenciyle ikinci evliliğini yapıyor. Bu olaydaki ilginç ayrıntı ise Obama’nın hem öz hem de üvey babasının Müslüman ailelerden gelmeleri. Zaten aşırı muhafazakar kesimin Obama’yı gizli Müslümanlıkla suçlamalarının sebebinin altında da bu durum yatıyor. Bu yüzden Obama kendinin ve eşinin Protestan kilisesine bağlı olduğunu açıklamak zorunda kaldı.

Cumhuriyetçi aday John McCain ise 1936 Panama(o zamanlar ABD işgali altındaki) doğumlu. Hem dedesi hem babası Amerikan deniz kuvvetlerinde generallik rütbesine kadar yükselmiş. Onun da başka bir yol seçmesi beklenemezdi tabi. 1967 yılında pilot olarak görev yaptığı Vietnam savaşında uçağının düşürülmesiyle Vietnamlıların elinde 5.5 yıl tutsak kalmış. Ürkütücü bir geçmişi var bence McCain’ in. Obama ise Harvard hukuk mezunu bir avukat. Kulağa daha yumuşak geliyor.

Gelelim adayların Türkiye`ye ve çevremize bakışlarına. John Sidney McCain başkan olması durumunda dış politikada Bush`un çizdiği yoldan gideceğine dönük mesajlar verdi. Irak’tan asker çekmeyi kesinlikle reddederken, gerekirse 100 yıl kalırız demeci demokratlardan epey tepki almıştı.Barack Hussein Obama ise Irak`tan kademeli çekilme planını destekliyor. 2011` den itibaren Irak’tan tamamen çekilmeyi planlıyor. Türkiye tarafında ise en önemli konu olarak karşımıza Sözde Ermeni Soykırımı‘nın tanınması geliyor. McCain olanlardan trajedi olarak bahsetmesine rağmen asla soykırım ifadesini kullanmadı ve Ermenilere de hiçbir şey vaat etmedi. Öte yandan Obama açıklamalarında Soykırımı tanıyacağını belirtti. Kıbrıs sorununda da McCain doğrudan açıklamalardan kaçınırken, Obama’nın “Türk askerinin işgal durumu ortadan kalkarsa çözüm olabilir“açıklamasının bir dergide(Greek News) yer alması kafaları karıştırdı. Rum patriğine ekümeniklik ünvanı verilmesi ve Heybeli adaya ruhban okulu açılması konularında ise iki taraf da hemen hemen aynı görüşleri paylaşıyor.

Bakalım bir Vietnam gazisi olan McCain mi yoksa gerçekleşirse tarihin ilk siyahi ABD başkanı olacak olan Obama mı dünyanın kaderini elinde tutacak. Hayırlısı demekten başka bir şey gelmiyor elden.

12 Eylül 2008 Cuma

12 Eylül'süz Türkiye


Tam 28 Yıl Önce Bugün Gerçekleşen Bir Olay babamın, annemin ,o zamanlar hayatta olmayan benim ve daha doğmamış nesillerin kaderlerini geri dönülmez bir şekilde değiştirdi.12 Eylül askeri darbesiyle birlikte değişen(değiştirilen) hayatlar bir daha asla eskisi gibi olmayacak. Peki 12 Eylül olmasaydı bizi nasıl bir yaşam beklerdi.Bu sorunun cevabını net olarak kimse veremez tabi ki.Kimisi 12 Eylül olmasa her şeyin daha kötü olacağını ve Türkiye‘nin tamamen kaos ortamına sürükleneceğini öne sürerken; toplumun daha geniş bir kesimi ise çok daha huzurlu ve özgür bir yaşama sahip olacağımızı söylüyor.Açıkçası ben de 2. görüşü kabul edenlerdenim.Çünkü insanın temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayan ve insana yapılan işkenceyi mazur gören bir düşünce yapısına sahip olan bir hareketi desteklemek ve olmasaydı her şeyin daha kötü olacağını savunmak büyük bir insanlık ayıbıdır.Ben 12 Eylül’süz bir Türkiye’nin hayalini bile kurmakta epey zorlanıyorum.Çünkü 12 Eylül ‘ün getirmiş olduğu Anayasa’yla ve o anayasaya bağlı bir eğitim sistemiyle yetiştim.Doğal olarak bu durum sisteme karşı düşünmemi epey zorlaştırıyor.Fakat kendimi zorlayınca şöyle bir Türkiye olabilirdi diyorum.Türkiye bu yıl Avrupa Birliği’ne üye oluşunun 10. yıldönümünü törenlerle kutluyor olabilirdi.Son 10 yıllık döneme baktığımızda karşımızda daha özgürlükçü bir anayasa ve daha demokratik ve örgütlü bir toplum görebilirdik.Kişi başına düşen milli gelirimiz 20000 $ ‘ı geçerken , eğitim seviyemizde de büyük bir yükseliş gözlemleyebilirdik.YÖK ‘süz bir Türkiye de kısır tartışmalarda boğulmayan üniversitelerimizden belki de 25 ten fazlası Dünyanın En iyi 500 üniversitesi listesine girebilirdi.Daha ilerici ve özgürlükçü düşünen bir toplumda kadın-erkek eşitliği büyük ölçüde sağlanmış olabilirdi. Kabinede bulunacak olan 11 bayan Bakan da bunun güzel bir örneği olabilirdi.Ordunun siyaset üstündeki etkisi azalmış ve ülke ordunun demeçleriyle kaos ortamına sürüklenmekten kurtulmuş olabilirdi.Genel seçimlerde baraj yüzde 5 ‘in de altına inmiş olup, çok daha geniş katılımlı bir parlamento ülkeyi temsil ediyor olabilirdi.Kendini kavram tartışmalarından az da olsa kurtarmış, Avrupa Birliği’nde 10.yılını tamamlamış bir ülke olarak Türkiye sporda da kendini geliştirmiş ve Pekin olimpiyatlarından 10 Altın 9 Gümüş 12 Bronz madalyayla sıralamada 9.olarak dönmüş olabilirdi.Tabi ki bunların hepsi bir ütopya.Bunların bir çoğu tabi ki de gerçekleşmeyecekti.12 Eylül den önce de Türkiye kısır tartışmalarda boğuluyordu.12 Eylül olmasa da bu tartışmalar devam edecekti.Ama bizi bu kadar gelişmiş bir ülke beklemese de 12 Eylül’süz bir Türkiye ‘nin şu an bulunduğu durumdan çok daha iyi bir yerde olacağını birçok kişi gibi ben de bütün kalbimle söyleyebilirim.Tam 28 yıl sonra bugün 12 Eylül sürecinde hayatlarını kaybeden bütün insanları saygıyla anıyor, biz ve bizden sonraki nesillerin başka bir 12 Eylül’ün kurbanı olmamalarını temenni ediyorum.