Yunanistan'da birkaç gündür devam eden ayaklanmadan, çatışmalardan haberiniz vardır sanırım. Yine de kısaca değineyim. 16 yaşındaki bir çocuğun polis kurşunuyla öldürülmesi sonucu halk ayaklandı. 4 gündür halk bu olaya olan tepkisini göstermek için sürekli olarak eylemler yapıyor. Suçlu polis memurunun görevinden ihraç edilmesi ve de hakkında tutuklama emri çıkarılması da halkı sakinleştirmemiş.
Bundan birkaç gün önceydi. Televizyonda dönüp duran bir haber vardı. Bir pavyona giren bir grup polis kıyafeti giymiş insan müsveddesi, bir kadını saçından sürükleyerek bir arabaya bindirip götürmüşlerdi. Etraftaki hiç kimse sesini bile çıkaramadı. Haberi izlerken ben de sesimi çıkarmadım. O kadar kanıksamışım o kadar kabullenmişim ki bu olayları o adamların polis olup olmaması fark etmezdi benim için o haberi izlerken. Çünkü aynı şeyi yapan polis kıyafetli bir sahtekar değil direk polis de olabilirdi. Her hafta polisten dayak yiyen, ayda bir de polis kurşunuyla öldürülen insan haberi geliyor zaten. Dolayısıyla sinmişiz artık resmen. Korkudan sesimizi çıkaramaz olmuşuz. Hem sinmişlik hem de kabullenmişlik. “Polis vurur yani, olan şeyler bunlar” diyoruz. Ne kadar da korkunç aslında. Olaydan sonra İstanbul Emniyet Müdürü Celaleddin Cerrah açıklama yapıyor: “neden polise kimliğini sormadınız?, her polis kıyafetlinin her yaptığını kabul edecek misiniz?” diyor. Sanki bundan birkaç ay önce bir avukat kendisine kimlik soran polise “önce sen kimliğini göster” dediği için hastanelik olmamış gibi, sanki 1 Mayıs'ta kafede kendi halinde oturan adam durduk yere polisten tokat yememiş gibi, sanki yine 1 Mayıs eylemlerindeki kadınlar aynı o pavyondan sürüklenen kadın gibi saçlarından tutularak üstelik gerçek polisler tarafından sürüklenmemiş gibi sanki düzenli olarak polis kurşunuyla ölen insanlar olmuyormuş gibi.
Yunanistan'da bir insan öldü polis kurşunuyla. Halk ayakta. “Maaşını benim vergi vererek ödediğim, orada bulunma görevi beni korumak olan polis nasıl olur da 16 yaşındaki bir çocuğu sorgusuz sualsiz ateş edip öldürebilir” diyor orada insanlar. Çünkü biliyorlar ki eğer bu olaya tepkilerini göstermezlerse yarın bir gün polis tabancasından çıkacak kurşunla ölecek olan kişinin kendisinin, eşinin, dostunun olmayacağının garantisi yok. Tıpkı her gün kimisinin polis kurşunuyla öldüğü, kimisinin polisten dayak yeyip hastanelik olduğu, kimisinin sakat kaldığı, kimisinin karakola sağlam girip işkenceden ötürü cenazesinin çıktığı ülkemde olduğu gibi. Biz sesimizi çıkarmadık hiçbir zaman. Hala da çıkarmıyoruz. Korkuyoruz. Ben korkuyorum. Televizyonda emniyet müdürlerinin açıklamalarını dinliyorum “polislerimizi şöyle muhteşem bir eğitimden geçiriyoruz böyle dehşet eğitiyoruz, basına yansıyanlar münferit olaylar, olaylar çarptırılıyor.” Evimde haberleri izlemeye devam ediyorum, saçından sürüklenen kadını görüyorum, polis kurşunuyla öleni, polisten dayak yiyeni görüyorum. “olan şeyler bunlar” diyorum. Az sonra Yunanistanda ayaklanan halkı görüyorum. Kafamı karıştırıyor olanlar. “olması gerekenler bunlar” diyorum. Umarım komşuda olanlar hepimizi biraz düşündürmüş, bir birey olduğumuzu, bir vatandaş olduğumuzu, haklarımızın olduğunu hatırlamamızı sağlamıştır.
4 yorum:
ben de akşam sade vatandaş'da bununla ilgili bir sohbeti izledim. emekli bir polis ve polis akademisinde öğretim görevliliği yapan bir abimiz bir de avukat vardı. emekli polis ve eğitim görevlimiz garip bi şekilde polisleri savunmaya çalıştılar, hala neden kimlik sormuyosunuz demeye devam ettiler. kendilerini herhangi bir gün herhangi bir zamanda kontrole tabi tutuldukları sırada normal vatandaş gibi davranarak kimlik sormaya davet ediyorum. sonra görelim bakalım neler oluyor, hastaneye mi gidiyoruz, cenazeye mi?
Tersninja'daki linki gorunce geldim. Son zamanlarda karsilastigim en iyi blogsunuz. Ilgiyle takip edecegim.
Teşekkür ederiz yorumun için.
helal olsun diyorum bu ayaklanmada rol alan herkese.yıllarca gerek tarih aracılığıyla gerekse güncel olaylardan yola çıkarak yunanlıların sürekli tabiri caizse 'bizans oyunları' ile arkamızdan türlü işler çevirecek kadar karaktersiz oldukları çevremiz tarafından empoze edilmiştir bizlere en azından benim yaşadığım çevrede böyleydi.yıllarca bunları dinledikten sonra bir de şu yaşananlara bakıyorum.bir tarafta 16 yaşında polis tarafından dur ihtarına uymadığı için öldürülen bir genç ve bunu içine sindiremeyen bir halk isyan ediyor ki bunların büyük bir kısmı belirtildiği kadarıyla akademik kariyerlerini bi kenara iterek bu işe dahil olan lise ve üniversite öğrencileri.
diğer tarafta 13-14 yaşında dedesi yaşında biri tarafından tacize uğrayan ve de doğal olarak bunun sonucunda psikolojik tedavi gören bir kız.ve de açıkça bu tacizi yaptığı ispatlanan ve buna rağmen pişkince önüne gelen herkesi azarlayan,tehditler savuran ve de şaka gibi bir adli tıp raporu sonucunda serbest bırakılan bir yaratık.bunu protesto etmek isteyenler de polis jobları ile susturuluyor.
polis kılığındaki bir grup,herkesin gözü önünde eğlence mekanından bir kadını saçından sürükleyerek kaçırıyor.götürdükleri evde de uyuşturucu eşliğinde bu kadına defalarca tecavüz ediyor.bunların üzerine emniyet müdürü çıkarak niçin bu mahluklara kimliklerini sormadığı için vatandaşa çıkışıyor sanki daha önce bu sebepten birçok insan ölesiye dayak yememiş,hastanelik edilmemiş gibi...bu olayları da protesto etmek isteyenler için cevap yine hazır yıldırıcı miktarda polis jobu.
bunlardan önce aynı şekilde bir gencin polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle öldürülmesi bizim ülkemizde de yaşandı.arkasından birkaç tanesinin örneğini verdiğim gibi birçok olay daha yaşadık ki yunanlıların tepkiyi koyması için bahsettiğimiz ilk olay yeterli oldu.oysa burada tepki koyan bi kaç yayın organı ve de gösteri yapan birkaç grup haricinde herkes ben de dahil olmak üzere 'burası türkiye'diyerek hayatımıza devam ettik.çünkü o kadar fazla olay yaşadık ki bu ülkede insan hayatının hiçe sayıldığı,bunlar artık bizlere normal gelmeye başladı,normal gelmediği zamanlar da kabullenip sineye çekmemize neden oldu.
ancak bu ülkede her ne kadar insanların haklarını her şekilde istismar etmek ki buna yaşama hakkı da dahil alışkanlık haline gelse ve de zamanla göz ardı edilse de dışarıda birileri(ki yıllarca bizlere haysiyetten yoksun diye anlatılan bir millet) bunun o kadar ucuz olmadığını bas bas bağırıyor bu uğurda kendi hayat düzenini,huzurunu hiçe sayıyor.çünkü o insanlar bir gün bu cinayete kendilerinin de kurban gidebileceklerinin son derece farkındalar.
bizlerse bardağın ne zaman taşacağını merak ederek,baya da bir korkarak,sinmiş bir şekilde arkamıza yaslanmış bekliyoruz.
eee bizim gibi son derece yüksek etik kuralları olan,haysiyetli,adaletli bir millete de bu yakışır zaten değil mi?!
Yorum Gönder