7 Aralık 2008 Pazar

Bir film izledim, hayatım değişmedi

Gerçek hayatın sinema gibi olmaması çok canımı sıkıyor açıkçası. Hiçbir zaman o mutlu son olmuyor mesela. Çok güzel bir şey oluyor ama sonra kötü bir şey de oluyor. Sonu yok ki bu işin. Bazen istiyorum hayat o sahnede donsun kalsın. Ben öylece kalayım her şey öylece kalsın falan mamafih olmuyor, olamıyor. Gün içinde inanılmaz güzel şeyler oluyor “aha” diyorsun “dünyanın en mutlu insanı benim”. Sonra akşam eve gidiyorsun bulaşık sırası sende yine, bir sürü bulaşık yıkıyorsun, faturalar ödenecek bir sürü parayı nasıl denkleştireyim hesabı yapıyorsun, tuvalet kağıdının bittiğini fark edip tuvalette kahroluyorsun falan e ne oldu gündüz ki mutluluktan uçan adama. Nerede sinematiklik, nerede mutlu son, nerede akşam birbirinden ufak şeylerin peşinde heder olan adam?

Ne zaman bu düşüncelere dalsam bir arkadaşımın söylediği “hayat filmlerdeki kadar romantik değil ne yazık ki” sözü çınlar kafamda. Hakkaten filmlerdeki kadar romantik değil gerçek hayat. Aksine oldukça sert, oldukça acımasız.

Mesela son derece klişe bir mutlu son düşünelim hemen. İki kişi filmin başından beri kavuşmak için türlü türlü taklalar atsınlar, başlarına bir sürü olay yanlış anlaşılma falan gelsin sonra her şey bir anda çözülüp bu ikisi kavuşsunlar, ve bir öpüşme sahnesiyle film bitsin. Güzel bir müzik girsin bir de tam o anda. Ne kadar güzel değil mi yani sanki adamların hayatı orada kalmış gibi. Hep öyle mutlu olacaklar gibi. Gerçek hayata dönelim hemen. İki kişi kavuştu öpüştü sevgili oldular. Ne olacak peki bundan sonra. Orada kalmıyor zira hayat. Belki adam iyi sevişemiyor mesela? İktidarsız bile olabilir ne olacak peki bi kaç saat önceki mutluluk tablosu? Hadi böyle bir sorun yok diyelim. Bunların bir sürü kavgası olacak, ağlanacak zırlanacak ayrı kalınacak, sonra sarhoş olunup mesaj atılacak bir sürü saçma sapan muhabbetler dönecek o zaman ne olacak peki? Hadi bu sorunları da aştılar diyelim bu iki deney sevişgenimiz, hatta öylesine idealler ki kavga bile etmiyor olsunlar. Birinden biri mutlaka hastalanacak. Hadi çok sağlıklı sportmen insanlar olsunlar bir de. Birinden biri mutlaka ölecek o zaman. Ne kalıyor geriye? Saf bir acı? Saf bir mutsuzluk?

Aslında olay şu sanırım gerçek hayatta mutlu son diye bir şey yok. Bir şeyin iyi bitme olasılığı yok çünkü düşününce. Zaten bir şey bitiyorsa neden iyi olsun ki? Hiç bitmese güzel olurdu. Filmin sonundaki karedeki gibi kalsa, sonsuza kadar orada duracakmış gibi hayat.

1 yorum:

Spicoli dedi ki...

Filmlerin insani etkilemesinin en net sebebi de bu degil midir zaten. Hele de olaylarin icine cekmeyi basarabilen bir öyküyse eger, karakterle özdeslesmenize imkan taniyor hatta bizzat tesvik ediyorsa daha da keyif verici olur. Tabi bu bahsi gecen filmlerle ilgili bir durum. Hayatin bahsettigin yönlerini alip gözüme soksa bu tarz filmler, "lan ben zaten bunu biliyorum" diyip adamin cani sikilir. Ohoo der film arasinda kacar gider. Anlatim cok keyif verdi yalniz yine, bir nefeste okudum.