Winampta güzel bir dalga var. Hangi şarkıyı kaç kere dinlediğini gösteriyor. Son günlerde en çok dinlediğim beş şarkının listesi şöyle: Dio – Don't Talk To Strangers, The Doors – The End, Katy Perry – Hot'n cold, Müslüm Gürses – Tutamıyorum Zamanı, Nil Karaibrahimgil – Seviyorum Sevmiyorum.
Heavy metalin tanrısı Dio ile Nil Karaibrahimgil'i, The Doors ile Katy Perry'i ve tüm bu insanlarla arabeskin babası Müslüm Gürses'i aynı potada nasıl eritebildiğim hakkında en ufak bir fikrim yok açıkcası. Ama "seviyorum abi." Dinlerim hepsini.
Lise yıllarında hararetli bir metalciydim ben. Hazırlık yıllarında Linkin Park'la başlayan serüvenim Metallica, Pentagram, Megadeth , Slayer ile devam etmiş idi. Hep böyle daha sert müzik arayışları içerisindeydim zira lisenin verdiği hararet beni buna teşvik ediyordu. Ben liseliydim artık büyük bir adamdım ve çok sert müzik dinlemeliydim. Beklenen oldu ve Cradle of Filth ile Marduk denen iki grubun albümlerini buldum. Oldukça sertti müzik, enstrümanlar başını almış gidiyor, vokaller bağrış çağrış, rıpıdı rıpıdı rıpıdı diye bir ritm arkada. Bildiğiniz gibi değil. Belki de biliyorsunuzdur bilmiyorum.Bir ay işkence ettim kendime. “Olm adamlar çok sağlam müzik yapıyo ehe ehe” diye dolaştım ortalarda. Bir gece ansızın canıma tak etti ve “bu ne lan, böyle müzik mi olur, anca kafa skiyolar” deyip attım albümleri. Bana kalırsa o gün benim ergenliği terk ettiğim gündü. Hep buna inanırım.
O günden sonra baya bi rahatladım. Böyle görüntü birazcık daha netleşmişti. O hararet önemli nebzede azalmıştı. Beşinci günün şafağında tepenin arkasında beliren Gandalf'ın yüzündeki özgüven, adaya geri dönmüş John Locke'un yüzündeki dingin ve sakin ifade ve Big Lebowski'nin o umarsız bakışları... Hepsi tek bir bünyede vücut bulmuş aynı potada erimişti. Bende.
Geçenlerde bir arkadaşımla rock bar'da oturuyorduk. Böyle her zamanki muhabbetler falan işte. Birbirimize gece klüplerini sevmediğimizden, cıstık cıstık müzikten hiç hazzetmediğimizden bahsediyor, diskolarda sabaha kadar dans eden insanlara anlam veremeyişimizden söz ediyorduk. Kah clubber şarkıların çok kötü olduğundan konuşuyor kah disko ışıklarının çok yorucu olduğundan dem vuruyorduk. Aynı gecenin devamında aynı kişiyle bir gece klubünde Ferhat Göçer'in “Biri Bana Gelsin” şarkısının club mix versiyonunda çılgınlar gibi dans ederken buldum kendimi. O an bir şey daha farkettim. Eğlenmek için nerede olduğunun ne yaptığının pek de önemi yoktu aslında. Asıl faktör kiminle olduğun bana kalırsa. İşte bu da post ergenlik dönemini atlattığım gündü bence(post ergenlik kavramını açıcam başka bi yazıda literatüre kazandırıcam bunu). Geçen sene haftalarca Anathema konseri için gün saydığımı konserin ise bana adeta eziyet gibi geldiğini de bilirim.
Anathema da çok garip bir grup. Grup vitaminden ya da ne bileyim Hepsi'den falan bile garip baya bence. Tanıdığım her insanın yaklaşık 1-1.5 senesine damga vurmuş sonrasında sıkılınıp bırakılmış bi grup. Hep şaşırırım bu olaya. Herkese mi oluyordur nedir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder