29 Ekim 2010 Cuma

Bir Kutu Çikolata - 6

Böyle güzel bir serimiz de varmış bizim, şimdi birazdan yazacaklarımı düşününce fark ettim. Gerçi daha çok Sedat'ın köşesi gibi olmuş ama katkıda bulunma sırası bana gelmiş demek ki. Voodoo girl gibi olayları derinlemesine ve detaylı analiz edemem tabii ama bunu insanlığa açıklamam gerek.

Şimdi iki insan düşünün, karşılaşıyorlar ve arkadaş vasıtasıyla tanışıyorlar falan. Daha sonra tabii ki iki insan arasındaki samimiyet çeşitli vasıtalar aracılığıyla ilerliyor. Daha sonra da "aa görüşelim, şöyle yapalım böyle edelim" şeklinde gelişiyor olaylar. Hatta bunun için Ankara-İstanbul yolculuğu planı yapılıyor, ortak müzik zevkleri sayesinde konser planı yapılıyor. Konser biletleri alınıyor, herşey öncesinden ayarlanıyor yani. Bu arada olayın kahramanıyım tabii bu hikayede.

İşte bu sırada konser saati ve gününün Manchester United-Bursaspor maçı ile çakıştığını fark ediyorum ama diyorum artık bi kere söz verdik, geri dönülmez. Zaten bugüne kadar hep maçları izledim de ne oldu, bir kere de başka bişey için maçı satayım diyorum. Öyle de yapıyorum. Oluşan samimiyete de güvenerek rahatlıkla bu kararı alıyorum. Konser sırasında da "sadece konseri dinlemeye gelmiş ne biçim herif" tepkisi almamak için resmen konseri de satıyorum. Zaten konser de pek güzel değildi. Pink Floyd tribute konserinde nasıl bir Comfortably Numb, Shine on You Crazy Diamond çalınmaz anlamadım. Rezalet. Neyse efendim ertesi güne sözler veriliyor, planlar yapılıyor ama o vakit gelince "yaa benim gitmem lazım" diyerek satışlara geliyorum. Ondan sonraki günse geçen hafta arkadaşıma sözüm vardı diyerek tüm gün satışa geliyorum. Ben kalkıp Ankara'dan gelmişim ve bu planlar 3 hafta öncesinden yapılıyor ama o gün için arkadaşa söz verilmiş nasılsa. Bunu da anlayamıyorum. Ertesi günse "oo bugün boşum tüm gün" diye yeniden plan yapılıyor ama 3 saat içinde tekrar laf gitmem lazımlara geliyor. Artık burada olayın vehameti anlaşılıyor. Yarın napıyoruz sorusuna ben dönüyorum yarın diye cevap veriliyor burda. Ondan sonrası da malum zaten, yolculuk falan filan.

Peki burda benim çıkardığım ve insanlığın görmesini istediğim ana fikir nedir; bir kız için kendi planlarınızı bozmayın. Ben o gece hayatımda belki de bir kez tanık olabileceğim Old Trafford'da Bursaspor'u izleme duygusunu geri tepmiş oldum ve karşılığında ne oldu? Piç olan konseri ve diğer olayları saymıyorum zaten. Neyse ki hatamı çabuk anlayıp Bursaspor'un Ankara'daki maçına yetişmiş oldum ve derbiyi de kaçırmadım ayrıca. Kendi kendimi affettim bunu başararak. Demem o ki, belki bir maç belki başka bişey bilmiyorum ama bu işler için satmaya değecek şeyler değilmiş bunu gördüm. Bu yazıyı da bizim Sedat kadar güzel yazamadım zaten bari onun gibi bitirmeye çalışayım;

Hayat bir kutu çikolata gibidir fakat bazen kutudan çikolata yerine pişmaniye de çıkabilir.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Nba'de Yeni Sezon

Batug.com dergi çıkarmadan Nba'de sezon başlamış sayılmaz. Dergi yoğun uğraşlar sonucu bu sabah saatlerinde hazır hale geldi. 140 sayfalık dev eser.

Sayfaları şıkır şıkır çevirerek okumak için; http://batug.org/preview1011/

Pdf olarak kaydedip arşivlere atmak için; http://batug.org/preview1011/batugcom.nba.preview.pdf

25 Ekim 2010 Pazartesi

Müzik Köşesi-44


Eskiden haftanın müzik listesi olarak geçen bu seriyi artık müzik köşesi olarak değiştirsek daha güzel olur diye düşündüm. Zira en son listeyi yaptığımızda tarih 9 şubat'mış. Bir yıla yakın olmuş nerdeyse, yazık bize. Neyse listeye geçeyim, bundan sonra da haftadan haftaya yapma baskısı olmasın üzerimizde.

Pala Remzi

Pala dedik yanlış anlaşılmasın, Danny Trejo'nun bıyıkları değil bahsettiğimiz pala. Filmde Danny Trejo'nun kullandığı aletler ve bundan dolayı kendisine yakıştırılan isim Machete (Pala). Esasında tam olarak bu anlama gelmiyormuş fakat Türkiye'deki çevirmenler sayesinde artık "Pala" olarak anılacak kendisi ve aletleri.

Robert Rodriguez filmde, Amerika-Meksika sınırında yaşayan Meksikalıların hikayelerinden yola çıkarak Amerikalıların politikası ve Meksikalılara olan bakış açılarıyla bir hayli dalga geçiyor. Robert de Niro Meksikalı düşmanı Texas valisi rolünde gayet başarılı. Zaten Danny Trejo bütün filmi tek başına taşıyabilecek bir karakter değil. Kendisine yardımcı olacak ve yükü hafifletecek oyuncular var neyse ki; Jessica Alba, Steven Segal, Michelle Rodriguez, Lindsay Lohan... Bi kere Steven Segal'i tekrar bir filmde görmek bile güzel bi nostalji kafası yapıyor. Tarantino ve Rodriguez'in bu tip kaybolup gitmiş yıldızlara yeniden hayat vermesi güzel bi yaklaşım. Daha önce de Kurt Russell'ı tekrar izlemiştik uzun yıllar sonra.

Rodriguez'in bir başka filmi Sin City'de Nancy Callahan rolüyle kalplerde çarpıntıya sebep olan Jessica Alba bu filmde bu görevi Michelle Rodriguez'e devretmiş. Zaten Lost, Avatar gibi daha önce yer aldığı yapımlardan kendisine bi sempati besliyorduk, bu filmde de hayranı olduk artık. Özellikle de filmin son kısmında ambulanstan bi iniş sahnesi var ki filmin rahatlıkla önüne geçebilir bu sahne. Bu film sırf Michelle Rodriguez için bile izlenir fakat Tarantino ve R. Rodriguez filmlerine karşı bi sempatiniz varsa Machete'yi de kaçırmayın.

17 Ekim 2010 Pazar

Bob Dylan

Adam çalıyor beyler.

16 Ekim 2010 Cumartesi

15 Ekim 2010 Cuma

Jackie Earle Haley

Jackie Earle Haley, Watchmen'deki Rorschach karakterini canlandıran abimiz. Bu filmden sonra da şansı açıldı demek yanlış olmaz. Nightmare on Elm Street'te de yeni Freddy Kruger olarak rol almış ve gayet başarılı olmuştu. Zaten gerek ses tonu, gerekse yüz yapısı nedeniyle çirkin, psikopat tarzındaki roller için biçilmiş kaftan. Bundan sonra da başarıları devam edicektir. Şimdiden favorilerimiz arasına girdi bile.

Watchmen izlerken; en sevdiğim ve karizmanın sınırlarını yerle bir ettiği sahnede tekrar hatırladım abimizi.

Spoiler - Şehirdeki birçok suçlunun hapise girmesinde payı olan Rorschach bir gün hapise düşer. Yemek sırasında ondan intikam almak isteyen mahkumlardan birisine alaycı tavırlarla kendisine yaklaşır ve hamlesini yapar ama Rorschach karşılık verir. Daha sonra da mutfaktan kaptığı kızarmış yağı adamın suratına boşaltarak tüm mahkumlara gereken mesajı verir;

"None of you understand. I'm not locked up in here with you. You're locked up in here with me."

Come on Lords!

Evde oturmuş canım sıkıntıdan patlarken haftaya İstanbul'da 7 Pink Floydlar ve 2 Prenses, hemen arkasından da Brazzaville dinleyecek olmanın verdiği heyecanla sağlam bir Pink Floyd yazısının yer aldığı eski Roll'u elime aldım. Dergiyi kurcalarken aklıma o zamanlar Numaraİki'de Cem'in yazdığı Pink Floyd yazısı ve sonrasında da ondan görüp gaza gelen Spicoli imzalı yazı geldi. Üşenmedim, zaten sıkılıyorum ne üşenicem açtım iki yazıyı da okudum tek tek. İşte bu yazıları arama sürecinde blogumuzun eskiden ne güzel bir yer olduğunu fark ettim resmen. Eski yazıları okudukça saçma bir tebessüm oturdu suratıma, bi yandan da üzüldüm niye biz burayı bırakıp gitmişiz diye. Halbuki ne de güzel yazıyor, eğleniyormuşuz.

Yeri gelmiş Spicoli moda, tasarım yazısı bile yazmış, yeri gelmiş Bursaspor-Lakers fanatizmimi buraya kusmuşum, yeri gelmiş sedürt Afyon'daki caz festivalimsi olayın notlarını burdan duyurmuş, yeri gelmiş ksp memleket meselelerine değinmiş. Tüm bunların üstünden bi kez geçince blogu özlediğimi anladım. Neyse daha fazla genç kız tribine girmeden bu duygusal satırları burada kesiyorum.

O kadar özlem ve pişmanlık dolu cümleden sonra bişeyler de yapmak gerek tabii. Bu bağlamda blog yazarlarını göreve çağırıyor ve blogu ayağa kaldırma hareketini başlatalım diyorum. "Okuyucu kalmadı, yok siteye giren mi kaldı" falan demeden eski günlerine döndürelim lan burayı. Zaten en başında, "eğleniriz, geyik olur olm" diye açtıydık biz burayı. Herkese göreve davet ediyorum.


7Pink Floydlar ve 2 Prenses
20 Ekim Çarşamba 22.30
Bronx Pi Sahne, İstanbul

Bu arada kendi adıma geri dönüşün ilk sinyallerine de vesile konserlerin haberini de verip gideyim. Brazzaville zaten uzunca zamandır dinlemek isteyip de dinleyemediğim bir grup. David Brown facebook fan sayfasında "Ankara'da konser vermek istiyorum ama çalacak yer yok" deyince bi kaç tavsiyede bulunmuştum, sonrasında David Baba şartlarını iletip "benim yerime gidip görüşür müsün?" dedi. Arkadaşlar vasıtasıyla bir hayli de uğraşmamıza rağmen David Brown'u ağırlayacak bir mekan bulamadık Ankara'da, bu da Ankara'nın ayıbıdır. Brazzaville konserine karar vermemin ertesi günü de Twitter'dan 7pf2p sezonun ilk konserinin müjdesini verdi. Böylelikle 2 gün üst üste müzik ziyafeti çıkmış oldu bize.

Brazzaville
21 Ekim Perşembe 22.00
Salon İKSV, İstanbul

*Brazzaville'ın İstanbul konseri dışında David Brown'un 26 Ekim'de 20.30'da Bursa Hayal Kahvesi'nde, 25 Ekim'de aynı saatte Eskişehir Up and Down'da ve 23 Ekim'de İzmir 1888'de solo konserleri var.