27 Eylül 2009 Pazar

This is It

Michael Jackson'un ölmeden önce programını yaptığı turne; "This is It". Daha sonra MJ ölünce bu turne; yaptğı provalar ve sahne arkası görüntülerden oluşan bir belgesele dönüştürülmüş. Film 29 Ekim'de ülkemizde gösterime girecek tüm dünya ile birlikte. Sadece 2 hafta gösterimde kalacakmış.

Sadece şu afiş bile yeter aslında. İnanılmaz.

25 Eylül 2009 Cuma

24 Eylül 2009 Perşembe

Oscar'ı Gördüm

Mahsun Kırmızıgül'e daha çok küçükken Seda Sayan'la aşk yaşadıkları zamanlarda televizyondaki canlı yayınlanan bir programda "Bir daha söyle, seviyorum! Bir daha, seviyorum! Ben de seni sevgilim" şarkısını söylediklerinden beri soğuğum. Sonrasında Galatasaray için şampiyonlar ligi şarkısı, sarı sarı kimin yari şarkısı falan da besteledi. Ama sinemacı yönünü hiç bilmiyordum.

Önce Beyaz Melek çıktı, Mahsun Kırmızıgül'ün yazıp yönettiği, sonra da Güneşi Gördüm. O şarkıların ben de bıraktığı etkiyle "Mahsun Kırmızıgül film yapsa noolur" diye yüzeysel bir yaklaşımla izlemedim hiç birini. Aslında Güneşi Gördüm çıktığında oyuncu kadrosu ve sağdan soldan edindiğim izlenimler sonrası gitmek ister gibi oldum ama bu sefer gidecek kimse olmayınca kaldı işte öyle. Aslında Mahsun Kırmızıgül sinema eğitimi almışmış meğer. Hala oturup araştırmıştım değilim ama öyleymiş sanırım.

Neyse efendim o Seda Sayan'a bağıra bağıra ben de diyen Mahsun Kırmızıgül'ün filmi Oscar'a aday adayı oldu. Geçmişteki yaptıkları filmi etkilemez ama sanırım filmleri izleyene kadar ben etkisinde kalıcam ne yazık ki. Yine de böyle bir başarı önemli gerçekten sinemamız adına. Mahsun Kırmızıgül'ün daha ikinci filminde böyle bir başarıyla ödüllendirilmesi de ayrıca takdir edilmesi gereken bir durum. Bi daha film yaparsa ilk gün izlicem artık.

not: blog yazarları nerdesiniz lan uyanın artık.

21 Eylül 2009 Pazartesi

20 Eylül 2009 Pazar

12 Dev Adamlı Bayram Mesajı

Milli takım sağ olsun yine beni yanıltmadı. Daha önce de söyledim bu takıma beklenti yaramıyor diye. İlk tur ve ikinci tur gruplarında Sırplar ve İspanyolları yenince bu takım madalya alır beklentisi oluştu hemen hemen herkeste. Hele ki bir çok takımın yıldız oyuncularının gelmediği bu turnuva 2001'den sonraki ilk madalya için inanılmaz bir fırsattı. Ama ne oldu? Beklentilerle izlediğimiz tüm maçlardan boynu bükük ayrıldık. Sakatlıklar olmasaydı dedik, çok yorulduk dedik, hakemlere salladık ve en sonunda rezalet iki klasman maçı sonrası çok iyi mücadele ettik ama şanssızdık diye kendimizi avutarak geri döndük. 2010'u bekliyoruz. Bakalım yıllardır dillerden düşmeyen 2010'da neler olacak? Ama fotoğraftaki gibi Barış Hersek'le falan gidersek yine ne olacağını söyleyeyim, bi bok olmayacak. Bayram bayram ağır konuştum ama kimse kusura bakmasın. Böyle yani.

Başından beri iyi hücum bi takım olmadık, hatta bana göre ortalama bi hücum takımı bile ancaydık ama savunmada iyiydik şimdi. Fakat karşımıza biraz iyi savunma yapan biraz da iyi hücum eden ve adam akıllı yıldızları olan takımlar gelince afalladık ne yazık ki. Bugün bi takım turnuvanın en önemli maçlarında son topları 20 sn bekleyip başı kesik tavuk gibi dolanan bi guardla rastgele kullanıyorsa olacağı budur. İyi mücadele ettik ama. Şanssızdık.

Turnuva sonrası 2010 için ümit veren; Ersan'ın oyunu, Ömer Aşık'ın faulleri düzeltmesi şartıyla oyunu ve başka da bişey yok ne yazık ki. Bi ara kaptırmıştım kendimi hakkaten madalya diye ama şabuk uyandık malesef. Ne Hidayet bekleneni verebildi, ne guardlarımız önemli maçlarda oyuna ağırlık koyabildi. Tanjevic'e girmiyorum zaten hiç, oyuncu kadrosu açıklandığından beri tepkiliyim kendisine. Ama işin en üzücü yanıysa ilk maçlarda alınan tırt galibiyetler sonrası iyi mücadele ettik yalanına inanıp Tanjevic'le kendi evimizdeki dünya şampiyonasını da harcayacak olmamız. Keşke gruptan bile çıkamasaydık da kovulsaydı böyle olacağına. En çok koyan da sıralama maçlarında oynasın diye taa Polonya'lara adam götürüyoruz, Nba yıldızlarımız evinde otururken. Mehmet Okur'u sevmem ama bi Amerika olmadığımıza göre, Mehmet'i seçmeyip Dwight Howard'ı seçemeyeceğimize göre bu adamı bi şekilde kadrona monte edeceksin arkadaş. Yoksa nerde kaldı senin koçluğun, hadi koçum hadi aslanım demekle olsa keşke bu işler. Bu takımın en iyi oyuncuları kimlerse sistemini ona göre kuracaksın. Mili takım oyuncu yetiştirmek için kullanılan bi altyapı takımı değildir.

Tanjevic kadar sinir olduğum bir başka şeyse nerde o eski bayramlar, şimdi ki bayramlar da bayram mı? diye ortalıktan dolananlar. Hepsi değil tabi de "şimdi kriz var bayram bişeye benzemiyo" falan diyenler özellikle. Napalım abicim oturup ağlayalım mı şimdi. Bayram bu işte zamanla herşey gibi değişiyor bu da. Biz de küçükken para toplayıp torpil patlatırdık, güzeldi. Ama artık böyle. Her sene aynı muhabbeti yapmayalım lütfen.

Herkese iyi bayramlar. Yine de eski bayramlar güzeldi be abi.

18 Eylül 2009 Cuma

Kötü Senaryo-İyi Senaryo


O kadar ruh yakala. Savunma yap. İspanya dahil bütün takımları yen. Engin Atsür son saniyede Slovenya'ya o şutu atamadığı için elen.

Tamam belki Hırvatistan çıksa da elenebilirdik fakat yadsınamayacak bir şey var ki öteki grubun en güçlü takımı çeyrek finaldeki rakibimiz.

Tüm maçlarını kazanarak gelen Fransa'nın dün başına gelenlerden sonra aynı tarifeye bizim de yazılmamız işten bile değil. Fransa'nın durumu bizden de acıklı tabi. Grup lideri ol son Dünya Şampiyonu'yla eşleş. Reva mı bu be!

Biz gelelim yarınki rakibimize. Öncelikle Yunanistan'ın bu seferki kadrosunda Papaloukas ve Diamantidis gibi 2 t.ş.klı gardı göremediğim için son derece sevinçliyim. Bu adamlara karşı oynamak ,savunma yapmak,sayı atmak öyle herkesin harcı değil. "Nice koç yiğitler" yere serildi zamanında.

Fakat onlar yok diye hiç adam da yok değil.Sonuçta henüz 3 yıl önce Lebron lu Howard'lı Wade'li Amerika'yı yenmiş bir basketbol ülkesinden söz ediyoruz. O günkü kadrodan yarın oynayacak sadece 4 isim var: Zizis, Scortsanitis,Fotsis ve Spanoulis. Şüphesiz ki bu isimlerden en önemlisi Spanoulis ve onun yarınki performansı maçın gidişatına epey etki edecektir.Gününde oldu mu Fotsis de bizi hem içeriden hem dışarıdan üzebilecek bir uzun. İyi beslenirse Scortsanitis de büyük tehdit.

Bu 3 ünden başka, pek iyi istatistiklere sahip olmasa da Yunan ekolü guard fiziğiyle dikkat çeken Nick Calathes, şutör Perperoglou ve çok iyi bir turnuva geçiren pivot Ioannis Bourousis de bizi rahatsız edebilecek isimler arasında.

Gelelim bize. 2006 da boyun eğdiğimiz Yunanistan karşısındaki kadrodan bizde de 4 isim kalmış: Ender, Engin, Semih ve Ersan. Burada Ersan çok üst düzey bir turnuva geçiriyor ve en değerli oyuncumuz konumunda. Ender ise eski turnuvalardan farklı olarak epey yüzdeli bir turnuva geçiriyor. Daha önemlisi hücumdaki doğru tercih yüzdesi beni son derece şaşırttı diyebilirim.


Tabi bu 2 oyuncunun ötesinde bizde bir de Hedo faktörü var. Hidayet öyle sıradan bir oyuncu değil. Bu turnuvanın Gasol ve Parker'la birlikte en popüler ve kariyerli ismi diyebiliriz. Fakat Sırbistan maçındaki tablosu beni inanılmaz hayal kırıklığına uğrattı. Kaçırabilirsin ,lafımız yok. O kadar kredin var tabi ki de o hücum tercihleri de neyin nesi arkadaş. Eğer yarın da böyle saçma sapan gereksiz zorlamalara kalkışırsa işimiz iş
.

Son olarak , uzunlar fena gitmiyor. Semih bile toparladı. Biraz IQ eklesen adam uçuracak takımı. Ömer Aşık foul atışı problemine girmese çok iyi bir turnuva geçiriyor. Ama böyle atmaya devam ederse hem kendini hem takımı " Hack a Shaq " a kurban edecek. Oğuz "frankie" Savaş da foul sorununa girmez katkı sağlarsa buradan ekmek yeriz gibi duruyor.

Toparlarsak ; yarın yarı finale çıkmamamız için hiç bir sebep yok ve bir çok sebep var (Felsefe yapma lan!) Eğer savunma gayretini turnuva boyunca yaptığımız gibi elden bırakmazsak, en azından yarın bizi, heyecanlı bir maç bekliyor diyebiliriz. Şimdiden başarılar 12 Dev Adam.

15 Eylül 2009 Salı

Alırsın Ford Olursun LORD!

11 Eylül Dünya için çok önemli bir tarihtir. O gün bütün bilinenler sıfırlandı ve yeni bir konjonktür belirlendi. Politika değişti, Sanat değişti, Spor anlayışı değişti.Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, eskisi gibi yaşanmayacaktı.

Evet bütün bu değişimin arkasında sadece bir olay var. Fakat kimse ama kimse bu olayın ve bu değişimin farkında değil maalesef.

Elbette değişimin yegane sebebi "İkiz kulelerin yıkılması"!

Değil tabi ki de.

11 Eylül 2008 günü Lordlar Kamarası 'nın ilk yazısıydı bre cahiller. İşte kimsenin farkında olmadığı fakat Dünya'yı değiştiren/değiştirecek/değiştirme hedefli-(meyilli) olay bu.

Acı acı tebessüm ettiniz di mi? "Üff" ler "Püff" ler ard arda sıralandı. Hatta bazılarınız çoktan sıkılıp yazıyı okumayı bile bıraktı.

Ne yapsanız haklısınız. Bize az bile!


Ulan blogun 1. yılı doluyor ne arayan var ne soran. "He arkadaş hayırlı olsun, 1 yıldır saçma sapan kafa şişrdiniz. Ayrıca tam dikiş de tutturamadınız. Yine de bir emek harcadınız, bi alın teri gördük.Sırf bu yüzden helal olsun" diyen de yok. Hadi sizi geçtim buraya yazan diğer 3 şahıs bile bunun farkında değil. Ben burada "değişim" diyorum. "konjonktör" diyorum.(Galiba onu tam diyemiyorum) Spicoli denen şahıs ancak çoluk çocuk eylesin. Sedürt ün ne idüğü belli değil. Belki Afyon 'da bir tinerci tarafından bıçaklanıp Posta nın 3. sayfasında kendine köşe yaptı. Svetlin desen ,tam emin olmamakla birlikte, kendisinin" Gez g.tüm yolları, iç soğuk suları" modunda olduğunu düşünüyorum.

"Peki sen niye kutlamadın 11 Eylül'de de, bugüne kadar sarkıttın bre gafil!" derseniz , cavaben "Size ne" derim ancak. ( O zaman da kabalık etmiş olacağım, varsın olsun)

Ben aslında buraya 12 Dev Adam'ın şairane yürüyüşünden bahsetmek ve Çeyrek Final'de elenince bütün büyünün biteceğini hatırlatıp, buradan dem vurmak istiyordum.Ama gel gör ki bu "Doğum Günü" meselesi içime dert olmuştu. Acımı paylaşmak istedim. Bağışlayın.

Bu arada "12 Eylül" de kaynadı. "Damn you! K.E"

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Heppi börtdey tu as (- İngilizce'yi okunduğu gibi yazmanın modası geçmiş duydun mu? - Hayır)

12 Eylül 2009 Cumartesi

Lance ve Çetesi


Twitter son dönemin en popüler internet sitesi tartışmasız. Özellikle de kendi alanlarında tanınmış ve kendi hayran kitlesine sahip bazı ünlüler sürekli bu site üzerinden paylaşımlar yapması olayı daha da ilgi çekici hale getiriyor. Lance Armstrong da Twitter üzerinden bu tip paylaşımları oldukça sık yapıyor. Hatta Twitter üzerinden sevenleriyle buluşma ayarlayıp birlikte bisikle turuna çıkıyorlar.

Yukarıdaki fotoğraf da Lance'in sevenleriyle son çıkarmayı yaptığı Los Angeles'dan. Görüldüğü gibi kalabalık tek kareye sığmıyor. Daha önce de farklı yerlerde aynılarını yapmıştı üstad. Buluşmalarımız devam edicek demiş. Yarın bir gün Ankara'ya falan gelirse Bisan'a atlar Tandoğan'a inerim, Lance'la birlikte at koşturmak için.

by Svetlin from Spicoli's

10 Eylül 2009 Perşembe

"Public Enemies" Diye Bir Film Vardı ,Ne Oldu?


Evet ben bir ara "Public Enemies" isminde bir film izlemiştim. Unutmuşum.Bugün blogları gezerken denk geldim. Bu filmi izlediğimi bile unutmamın tek gerçek sebebi ise şu : Film son derece kötü.

Yani imdb puanı ver deseler (hoş kimse demiyo da) 2.5 tan 3 diyorum. O da o kadar oyuncu oynatmış, silah patlatmış, masraf yapmışlar. Onun hatırına.

Filmde Johnny Depp var, Christian Bale var ; resmen ekmek kadayıfı. E üstüne de Marion Cotillard'ı koymuşlar kaymak niyetine. "Of anam!" diyerek gidiyorsun filme.

Ama ne ile karşılaşıyorsun. 1 hafta güneşte beklemiş, bayat, küflenmiş bir tatlıyla. Kusacaksın resmen. Haliyle yiyemiyorsun atıyorsun çöpe.

Tam anlamıyla " Cliché " bir senaryo ve üzerinde çalışılmamış,basit karakterler bekliyor seni. O kadar para döküp Cotillard'ı oynatıyorsun , neredeyse replik vermeyecekmişsin kadına. İnsaf be Onbaşı!

Biliyorum bunları yazmakta çok geç kaldım, film vizyondan bile kalktı ama sağda solda afişlerini görüp DVD işine de girmeyin diye söylüyorum.Tabi yine de tercih sizin. Sonuçta ucuz senaryolu,tırt karakterli, kötü çekimli mafya filmlerinden de hoşlanan insanlar mutlaka vardır.Saygılar ...

Doğada Bir Canlı Türü: AMGA lar


Geçenlerde lise arkadaşlarımızla iftar düzenledik. Şimdi bizim lise hayatımız yatılı okulun mevcut olmasından mütevellit epey samimi bir ortamdı. Bu samimiyetin derecesi lisedeki ilk yılın ardından “Enseye şaplak , g.te parmak level” a ulaşmıştı. Şimdi lise biteli de epey oldu ve bazı arkadaşlarla yola devam ederken bazılarının sözleşmelerini çift taraflı , bazılarınınkini ise FIFA lık olacak şekilde tek taraflı bitirmek durumunda kaldık. İşte bu en son düzenlenen iftarda şunu bir kez daha anladım ki “Bir süre çok samimi olup sonra uzun zaman görüşmediğin arkadaş” hayatta baş başa kalmaktan en çok çekinmen gereken 3 insan tipi"nden biri imiş.(Diğer ikisi şimdi aklımda yok maalesef.


Bu yazıda bu arkadaş tipine kısaca AMGA (Araya Mesafe Girmiş Arkadaş) diyeceğim.(İsim biraz sıkıntılı oldu ,kusura bakılmasın ve idare edilsin lütfen) Şimdi bu AMGA larla baş başa kaldığında elinde muhabbet sırasında kullanabileceğin hiçbir materyal olmuyor maalesef. Bu görüşmediğiniz süre içinde AMGA nın ne yaşadığını bilemediğin için nasıl bir değişime uğradığını da kestiremiyorsun. Mesela durumu kurtarmak için ortaya atacağın ortak bir anınıza vereceği tepki hiç beklenmedik olabilir. Ayrıca AMGA larla yaşanan bir başka sorun da karşılıklı uzun süren sessizliklerdir. İngiliz bilim adamları bu durumu “Uncomfortable Silences” şeklinde adlandırmışlardır. Bu tip durumlar uzadıkça muhabbetin bataklığa doğru sürüklenmesi kaçınılmazdır.



Bazen de AMGA lar ortama,senden ayrı olduğu dönemde tanıştığı (tercihen kız arkadaş) bir arkadaşıyla gelir ki ,bu kez durum senin açından daha bi zorlaşır. Çünkü AMGA bu yeni arkadaşa , geçmişini çok farklı lanse etmiş (evet lanse etmek) olabilir. Bunu bilmeyen sen; gaf üstüne gaf yapabilir, pot üstünde pot bırakmayabilirsin. Örneğin geçmişte çok gülüp eğlendiğiniz fakat şimdi AMGA nın hatırlamak bile istemeyeceği ortak bir anınızı anlatabilir ve AMGA yı sinirlendirebilirsin. Bu tip durumlarda AMGA genellikle inkar yolunu seçer ve böyle bir şeyin olmadığını savunur.Biraz daha üstüne giderseniz de konuyu kapatarak “yeni arkadaş” ıyla başka bir muhabbet açmaya çalışır. Deneyin siz de göreceksiniz.


Peki ne yapmalı? Öncelikle AMGA larla uzun süre baş başa kalınacak, aktivitesiz bir görüşme ayarlanmasından kaçınmalıyız. Gerekirse ortama eski ortak arkadaşlardan çağırıp AMGA yı oluşan samimiyet ortamında eritmeliyiz.Eski konulara çok fazla girmemeli, mümkünse çok yüzeysel gündem muhabbetleri yapmalıyız. Örneğin bu aralar Milli Takım ve Eurobasket derde derman.


Eğer “Yok, ben illa eski dalgalara dalarım,kendimi tutamam” diyorsanız, eski muhabbeti ucundan gösterip AMGA nın tepkisini ölçmeli ve eğer konuyu kapatmaya meyilli olduğu görülürse hiç uzatmamalı, üstüne gitmemeliyiz.Eğer AMGA nın yanında bu “yeni arkadaş”lardan varsa, AMGA yı öven anılar tercih edilebilir. Ama tabi bokunu da çıkarmamak lazım. Sonuçta “Yeni arkdaş”a da yazık.


Ve şu unutulmamalı ki ,karşımızdaki bizim için ne kadar AMGA ysa ,biz de onun için o kadar AMGA yız. Bu yüzden empatiyi elden bırakmamak , bu durumu göz önüne alarak AMGA’ya yaklaşmak en doğrusu olacaktır.

Hayat Basketbolda

Futbolda üzüldük, hem de çok üzüldük. Neyse ki 12 Dev Adam'ımız var. Polonya'yı da kendi seyircisi önünde düzleyip grubu kayıpsız bitirdik. 12 Dev Adam'ın da önceki yazımda belirttiğim gibi beklenti altına girmediği turnuvalardaki başarılı performansı teorisi devam ediyor, en azından kendi adıma. Bu takımdan çok fazla bişey beklemiyordum, şimdilik yanılttılar. İşin doğrusu grubumuzda baya tırttı ama yine de ortaya konan oyun bu işin bu kadarla kalmayacağının göstergesi. Şu maçları kazanmamızın tek üzücü yönü ise Tanjevic'le yine devam edicek olmamız. Her zaman yanındayız.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Yaşandı Bitti Saygısızca


Alttaki posttaki çocuğun şutu 30 cm sağa gitse de direkten dönmese, belki şimdi çok daha farklı şeyler konuşuyorduk. Güle güle Afrika. Bir büyük organizasyonda daha yokuz.



Aslında son Avrupa Şampiyonası'nda başarılı olunca "Eyvah" demiştim. Aklıma hemen 2002 sonrası ve Letonya maçları geldi. (Dolayısıyle Ömer Çatkiç) 2 büyük organizasyona ard arda katılamıyoruz. Bu belli.

Benim asıl üzüldüğüm başka bir nokta var. Eleme maçlarının başında Türk Telekom'un Afrikalı çocuklarla çektiği "Sen Arda'sın, ben Semih'im" şeklinde bir reklamı vardı. Epeydir görmüyordum ekranlarda. Bugün maç esnasında bir kaç kanalda tekrar rast geldim. "Ulan" dedim. "Hadi bizi geçtim, bari şu Afrikalı çocukların hayalleriyle oynamasaydınız."

Çok ekstra, maçın yayınından da bahsetmek istiyorum. İlk yarıyı izlerken, "birazdan Rıdvan ortalayacak Tanju kafayı vuracak" gibi bir hisse kapıldım. Görüntüler sanki 90 ların başından geliyor. Hey Allah'ım. Ne ülkeler Dünya Kupası'na gidiyor. Gerçi bunu , Metropolünün caddelerinde Zodyak Botlar dolaşan bir ülkenin vatandaşı olarak söylüyorum. O da ayrı bir İroni.

İyice Dip Not; Babamla beraber maçı izlerken aklıma geldi.Aramızda tam 30 yaş var. Fakat Türkiye'nin katıldığını gördüğümüz büyük organizasyon sayısı aynı. Benden farklı hiç bir milli heyecan yaşamamış resmen.Bomboş geçen bir 30 yıl.

Napalım önümüzdeki 30 yıllara bakacağız!

Milli


Bugün bu çocuğun ayaklarına bakıyoruz. Umut mölüzün ekmeği...

7 Eylül 2009 Pazartesi

Uh Ah Dev Adam

Yaklaşık 8 yıl önce Athena ülkemizde düzenlenecek Avupa Basketbol Şampiyonası için bir şarkı yapmıştı. O gün bugündür hala aynı şarkıyla gaza geliyor, turnuvalara aynı sloganla gidiyoruz. Hoş bundan daha güzeli yapılmayacaksa yenisini yapmaya da gerek yok. Polonya'daki Avrupa Şampiyonası bugün başladı. Bizim içinse yaklaşık 1.5 saat sonra 22.15'de başlayacak. Klasikleşen Litvanya maçı ile.

Turnuva öncesi elemelere 6'da 6 yaparak gözdağı ile gelmiştik Polonya'ya. Fakat Efes World Cup'ta o kadar da iddiali olamayacağımız görüldü. Bizim milli takımımız genelde o yönde başarılı olur zaten. Birşeylerin beklendiği turnuvalar genelde hüsranlarla sonuçlanırken, bu takım hiçbişey yapmaz diyerek beklentisiz katıldığımız turnuvalarda ise sürpriz sonuçlarla döner. 2001'den bu böyle nerdeyse. Bu turnuvada da yine beklentiler var ama ben çeyrek finali bile zor iye tahmin ediyorum. Gerek Tanjevic'in oyuncu seçimleri, gerekse de Efes World Cup'taki durum bu düşüncemin oluşmasındaki temel faktörler. Maçları beklentisiz izlicem, illa ki gaza gelip çoşucaz ama olası bir başarısızlıkta da niye böyle oldu diye düşünmeye gerek yok. Öyle bi durumda belki de Tanjevic kovulur artık kim bilir? Bir de twitter kullananlar Sinan Güler ve Engin Atsür'ü twitter da takip etsinler, eğlenceli kişilikler.

Turnuvada favorim İspanya. Gasol'den dolayı destekleyeceğim takım da İspanya olabilir.