15 Eylül 2010 Çarşamba

Kara Tarih: 12 Eylül



1980 yılının 12 Eylül sabahının ilk ışıklarıyla birlikte Türkiye karanlık bir sürece ilk adımını attı. Kenan Evren bildiriyi okurken ben daha toprakta mineraldim. Fakat o bildiri bütün bir hayatımı etklileyecek bambaşka bir insan olarak büyüyecektim.Fakat bu tarihin bizim için bu kadar karanlık olmasının sebebi bu değil.

Bundan tam 9 yıl ve 1 gün önce ABD de yaşanan terör olayları ABD halkının görüşlerini ve tutumunu baştan aşağı değiştirdi.Bu saldırı sonrası Irak ve Afganistan da bulunan milyonlarca kişinin hayatı geri döndürülemmez biçimde değişti.Fakat karanlığın sebebi bu da değil.

Ve 12 Eylül 2010: Önce tarihimizde ilk kez, belki de son kez, çıktığımız Dünya Şampiyonluğu finalini kaybettik. İnsanlar başarı dedi fakat belki de bir daha asla yakalayamayacağımız bir ortamı ve bir fırsatı teptik.

Ardından referandum sonuçlarının RTE'yi tartışmasız bir konuma getirdiği ve belki de "diktatörlüğünün" başlangıcı olacak başkanlık sisteminin önünü açtığı için 12 eylül yine karanlık bir gün olarak ilan edildi.

Fakat bunların hiçbirinin önemi yok. Bugün karanlık bir gün dostlarım. Çünkü bugün , tam da bugün, "spicoli" den bir tek klavye tıkırtısı dahi duymayalı tam 1 yıl oldu. Evet 1 yıl boyunca ne "ekoseler geri döndü" ne " notlar " geldi festivallerden. Ne bir ses ne bir tık! Yoksa banane kılıçdar dan referandumdan!

Arada gölgesini hissettik.Fakat tatmin etmedi bizi. Belki de unuttu . Kaan Sezyum'un babası! daha çekici geldi ona . Parlak ışıklar kör etti gözünü. Aldandı . Tutsağı oldu hedonizmin!

Özlemedik mi?! Özledik. Sedürt'le oturup "olm blogtan atalım lan!" diye tartışmadık mı?! tartıştık. Fakat yine de atmadık. (Fırsat olmadı lan. Üşendik.) Bekledik. Bekliyoruz. Ekim 'de dönücem yazmış. Buradan son bir kez sesleniyorum:

"Gelirsen Ekim'e, gelmezsen..., bekleriz :P"

Not: Sen yine de gel lan, bak ekoselerin boynu bükük...

Hiç yorum yok: