20 Nisan 2010 Salı

Paylaşmak İstedim - 14


Sınavların bitmesiyle memleket hasreti doldu yine içime. Gidip görmek, çeşmeden sularını içmek, anamın babamın elini öpmek, kuzuların melemesini(kuzu mu!) dinlemek farz oldu. Böyle pastoral bir giriş yaptığıma bakmayın aslında tam tersi şeylerden bahsedeceğim.

Dönüş yolu biraz çetrefilliydi. TCDD nin yol bakım çalışmalarından dolayı Eskişehir'e kadar otobüsle gelmeye çalıştık.Çalıştık diyorum çünkü otobüsümüz Eskişehir'in girişinde bozuldu. Aslında ben tam o anda muavinden "Bundan sonrasına katırlarla devam edeceğiz " esprisi bekliyordum ama yapmadı. İnsanlar gerildi, kimileri otobüsün tamir olmasını beklemeden taksi çağırıp kendi imkanlarıyla trene yetişmek istedi. Ben bekledim. Hem taksiye para vermemek hem de herhangi bir aksaklık sonunda cingar çıkartmak istiyordum.Sonra nasıl olduysa şöförle muavin bir şekilde otobüsü tamir ettiler de , Yüksek Hızlı Tren'imize ulaşabildik.

Sanki bir yarım saat önce otobüsü bozulan rezil topluluğun bir üyesi değilmişim gibi YHT nin içine girince kendimi bir anda metropol insanı gibi hissetmeye başladım. Buram buram teknoloji kokuyordu içerisi. Evet belki ben "economy" tarafındaydım,fakirdim, fakat içinde "Business" bölümü barındıran bir aracın içerisindeydim ve bu da bana yetiyordu. Mutluydum.

Hemen oturup kulaklıklarımı taktım, çalan Fransızca şarkı beni iyice havaya sokmuştu. Şöyle etrafı kolaçan edince sağımda akademisyen olduğunu zannettiğim bir kadının tam göremesem de yabancı dilde bir dergi okurken buldum. Onun önündeki adam laptopunu açmış işlerini hallediyor, benim önümdeki şık giyimli çift ise gazetlerini(Washington Post ya da New York Times tarzı gazetler)açmış, okuyorlar. O anda gözüm YHT nin monitörüne takılıyor.Ekranda 250,6 km/h yazısını görüyorum. Camdan dışarı bakıyorum. Önümden büyük bir hızla akan modern tarıma elverişli tarlaları izlerken yüzüme o metropol insanının tebessümünü takınıyor ve kendi kendime "İşte!" diyorum.

İşte! tam bu anda burnuma çok kötü ve tanıdık bir koku geliyor. Kokuyu duyar duymaz sarsılıyorum.Hatırlıyorum bu kokuyu.Eski günlerden,eski kötü karanlık günlerden.Derinlerden bulup çıkarıyorum nereden olduğunu : Karesi Ekspresinden! Dönüp arkama baktığımda bir de ne göreyim ! Her tren yolculuğunda yumurta ve domates yiyen yaşlı çift de burada! Tam arkamda bitmişler. Kaçamamışım.Kaçmam da mümkün değil zaten!

Kafamı sağa çevirdiğimde akademisyen tipli kadının aslında normal bir ev kadını görüntüsünde olduğunu ve okuduğu derginin de yabancı dilde falan değil bildiğin TCDD nin bastığı "Railway" gibi bir ismi olan saçma dergi olduğunu farkediyorum. Hemen önündeki laptoplu adam ise işlerini halletmek ,maillerine bakmak şöyle dursun bildiğin "solitare" oynuyor. Önümdeki şık çift ise şık falan değil. Hatta epey rüküş diyebiliriz. Gazetlere gelince; adamın elinde kocaman bir "Bilica" kafası kadında ise Sabah'ın "Günaydın" eki. Son bir umut olarak kafamı cama çeviriyorum. Ne tarla var ne tarım. İşte o anda kulaklıktaki şarkı da değişiyor. Audioslave söylüyor :
"Be yourself!"

9 yorum:

sukullaci dedi ki...

tren de 250 değil 25 le gidiyomuş meğer.

Mavi dedi ki...

o kaynamış yumurta nesli ölücek bi gün merak etme :D

Mavi dedi ki...

o kaynamış yumurta nesli ölücek bi gün merak etme :D

AFO dedi ki...

Vay be, bir zamanlar buraları hep yeşillikti... Blog sadece oda arkadaşlarının ve kız arkadaşının takip bir bloga dönüşmüş. İsmail, okuyorsan lafım sana: Yaz oğlum, Şahin'i yalnız bırakma. (Bu arada blog jargonuna çok aşina değilim, umarım rumuz yerine isim yazmam sorun olmaz, ehehe:)). Harbi diyorum ya, yaz bak. Okuyoruz biz. Gerçek! :)

Bunun dışında yazının sonundan "Be yourself" çıkacağından emindim ben. :)) İnsan bir hafta boyunca odada çalınınca tahmin ediyor tabii. :))

Svetlin dedi ki...

abi yazacağız da şimdi çok büyük problemler var blogla ilgili. önemli kan değişiklikleri lazım sanki, bir de bugüne kadar blog komada yaşıyor gelip de merak eden olmayınca kimsenin umurunda değil düşüncesi oluşuyo ister istemez. "tribünlerden yeterli desteği göremiyoruz."

blogun temayı falan değiştirelim, bişeyler yapalım dedim ama onu sadece osman yapabiliyor nasıl olduysa. bazen aklıma geliyor ama işte yapamıyorum.

bir de diğer yazarlarımızdan hiç haber yok. sedürt öldü mü kaldı mı bilmiyoruz, spicoli yaşıyor ama bitkisel hayatta gibi yaşıyor. biz blogu ayağa kaldırır, yürütürüz ama koşturamayız.

sedürt dedi ki...

biz daha ölmedik. blogu yeniden koşturma harekatı varsa hep destek tam destek

Spicoli dedi ki...

Ben öldüm lan.

Küçük B.B. dedi ki...

yazmasını bilsem yazıcam şuraya.

öldürmeyin olm.

Küçük B.B. dedi ki...

yazmasını bilsem yazıcam şuraya.

öldürmeyin olm.