"Duvar, yastığın üzerine konmuş kara sineği seyrediyordu. Yastık, -cansız varlık olduğundan mıdır bilinmez- sinekten rahatsız olmuşa benzemiyordu. Üzerindeki kılıf eskimiş olmasına rağmen temizdi. İşte bu temizliği lekeleyen küçük pislik, duvarın midesini bulandırmaya yetti. Pütürlü yüzü bir anda buz kesti, soğuk soğuk terlemeye başladı.
Şaşkın şaşkın, duvarın sarı teninden yere akan tere bakan sinek: “Ne oldu, neyin var?” diye sordu ürkekçe.
Öfkeyle cevapladı duvar:
-Neyim mi var? Neyim mi var? Midemi bulandırıyorsun küçük pislik. Serseri gibi dolaşıp, konduğun her yere pislemen beni hasta ediyor.
- Ama... ama ben... ne yapabilirim ki? Öyle aylarca kımıldamadan durmamı beklemiyorsun herhalde?
“Ne yapabilirim ha? Beyninin vücudunla doğru orantılı olması ne büyük talihsizlik, dur bakalım düşünelim, ne yapabilirsin? Hah buldum, defolup gidebilirsin.
- Ne?
- Duydun işte defol diyorum. Murdar bedenine daha fazla tahammül edemem.
- Kendimi bildim bileli buradayım. Nereye gidebilirim? Yol bilmem, iz bilmem
- Eğreti cümlelerin tebessüm etmemi sağlasa da, diyaloğun yersiz yere uzaması hastalığımı azdırıyor. Bak her yer terimden sırılsıklam oldu. Canım parkeler kabaracak; ama beyefendinin umurunda mı, yol-iz bilmezmiş. Dışarıdaki sineklerin hepsinin kıçında navigasyon cihazı takılı sanki? Defol diyorum def-ol, buraya ait değilsin.
Çaresizlik... Yapacağınız hiçbir şeyin olmaması.. Bugüne kadar, kimse nereye ait olduğunu söylememişti küçük kara sineğe. Sinek de bir an olsun düşünmemişti oraya ait olup olmadığını, hem bu aidiyet duygusu da neyin nesiydi. Yaşamak için, bir yere bir şeye ait olmak mı lazımdı illa.
Sesini çıkarmadı, sadece nasıl gidebilirim diye sordu.
Duvar, sorudan memnun; ama umursamaz bir ses tonuyla
- Tam karşındaki kapı yardımcı olacaktır sana....
Küçük kara sinek, daha duvar sözünü bitirmeden; kapının koluna kondu ve “gitmek istiyorum açılır mısın?” dedi.
Kapı, kilitli olduğunu lakin üzerindeki anahtarın onu açabilecek kudrete sahip olduğunu söyledi.
Sinek altı bacağından birini kafasına koyup düşündü. Ne tuhaf şeydi şu yaşam. Koskoca kapıyı açma kudreti, küçücük anahtara verilmişti. Düşünmek... Olur olmaz yerde, olur olmaz şeyler üstüne... Neden böyle olur hep? Yapılması gereken onca iş varken önemsiz ayrıntılara takılır bir tarafımız. Ve her seferinde öbür yanımız ”Bırak şimdi bunu, yapılacak onca iş varken sırası mı? ” diye uyarır onu. Yaşam boyu sürüp giden bu iç çekişmeden kim galip çıkar sonunda? Küçük kara sinek öbür yanının baskısına dayanamadı, -ne de olsa mendebur duvardan bir an önce kurtulmalıydı- anahtara, kapının açılması için yardımına ihtiyacı olduğunu söyledi.
Anahtar, kendi etrafında bir kere döndükten sonra “şimdi kapı açılabilir” dedi.
Bu dönüş o kadar hoşuna gitmişti ki, bir daha dönmesi için yalvardı. Anahtar, sadece ters yöne dönmesinin mümkün olduğunu, isterse bunu yapabileceğini anlattı. Sinek bunun onu çok mutlu edeceğini söyledikten sonra anahtar bir kez daha döndü. Muhteşem nümayiş karşısında gözleri kamaşan Küçük kara sinek teşekkür edip, kapıya yöneldi.
-Açılabilir misin?
Tok sesli kapı bağırdı: “Ahmak herif, ben hala kilitliyim”
Az şaşkın, daha çok memnuniyetsiz küçük kara sinek, anahtara seslendi,
-Duydun mu? Kapı hala kilitliymiş.
-İlk döndüğümde kilit açılmıştı, ama ikinci kez dönerek kapıyı tekrar kilitledim.
Sinek hevesle bir kez daha dönüp dönemeyeceğini sordu.
Anahtar, bezgin gözlerini sineğe çevirdi ve “Hayır” dedi. “Maalesef şansını kaybettin”
- Saçma, alt tarafı bir kez daha döneceksin, ne çıkar bundan?
Anahtar oralı olmadı. Sinek de vızıldanarak uzaklaştı oradan.
Olanı biteni usulca seyreden duvara dönüp, “görüyorsun işte, kapı gitmeme izin vermedi” diyen sinek, duvarın sözleri karşında ürperdi.
-Meraklanma küçük pislik, gitmek istiyorsan her zaman bir yol daha vardır, zaten senin gibiler için ideal çıkış kapı değil, baca deliğidir. Hem kimseden izin almana da gerek yok.
-BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU- "
i.p
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder