15 Aralık 2011 Perşembe

Hava Kirliliğinin Müellifi*


Hava çok kötüydü. Sisten hiçbir bok görünmüyordu. İki sene önce bütün küfürlerime ve lanetlemelerime karşın,bir zamanlar kardan adam yaptığım, hatta bir keresinde sınıf maçı ayarlayıp kendimi yok yere ev sahibi stresine soktuğum o boş arsaya yapılan "dünyanın en çirkin binası" nın kırmızı neon ışıklı otopark tabelası, kasvetli gecenin ve yanında getirdiği, astım hastalarının korkulu rüyası hava kirliliğiyle bolca karışık, o gri sisin yutamadığı tek şeydi.   
  
  Bina gerçekten çok çirkindi ve bu çirkinliğin çatısına  "yuva kurulsun" diye bir de B tipi yarı açık düğün salonu inşa ediliyordu. İstemeden de olsa evlilik müessesine iyi bir gönderme yapmıştı belki ama bu bile binaya olan öfkemi dindiremezdi.  Yaptığım onca beddua da babamın ismen tanıdığı bir öğretmen arkadaşının, bina yapılırken temeline düşüp  üç ay hastanede kalmasıyla sonuçlanmıştı. Saat 04.54 tü ve ben, beni saran hatta içime işleyen bütün çirkinliklerle birlikte, sahip olmak ve kaybetmek üzerine düşünüyordum.  

 "Eric Fromm u okuyalı çok olmuştu . Ayrıca o zamanlar kitaptaki "boş zaman pasivitesi" kavramını komik ve zekice bulacak kadar doluydum.. O zamanlar hayatta çok bir sey kaybetmemiştim. Toplasan 4-5 silgi, 1-2 kalemtraş bir de toplam 63 TL değrinde madeni ve kağıt para.  Fromm ne kadar haklıydı hiç bilmiyorum. Kaybetmemenin tek yolu gercekten de "olmak" tan mı geçiyordu, onu da bilmiyorum.Ama bir zamanlar, tırtın birinin sunduğu "Hayatta sadece sahip olduğun şeyleri kaybedersin " şeklindeki ,anında iki üç basit örnekle çürütülebecek bir hipotezin saçmalığından oldukça eminim. Bir de bozkırda yaşayan bir ortadoğuluya beat kuşağı okutulmaması gerekliliğinden... 
 
 Bazıları sahip olduklarını kaybeder, bazıları hiç sahip olamayacaklarını,  bazıları da kaybettiklerini sahiplenirler. Hangisi gerçekten daha hüzünlü ona "bugün ne giysem?" jürisi karar versin. Ama en acizlerinin ve tırtlarının son grupta toplandığından eminim. Neyseki çevremde böylelerine yer yok. "  
  Bütün bu düşünceler içerisinde binaya bir süre daha baktıktan sonra, 2 yıl öncekine göre daha sakin olduğumu farkettim. Varlığına giderek alışmıştım. Kabullenmiştim bu durumu. Ona karşı hala tepkiliydim , hala sevmiyordum ama artık benim için vardı. Bir şeyin varlığı gibi yokluğu da gayet tabi kabul edilebilirdi. Alışabilirdi insan. Kim bilir belki bir gün o binanın yanına güzel şeyler inşa edilirdi de artık oraya bakmaya başlardın. Ya da kısa yoldan taşınırdın ve hiçbir şeye bakmak zorunda kalmazdın. 

Hiç yorum yok: