10 Şubat 2009 Salı

Benjamin Button Olmak


Malum geride biraktigimiz 2 hafta güzel filmler girdi gösterime. O hususta her hafta Murat Ersahin`i okuyoruz Tersninja`da zaten. Hal böyle olunca; tatile de yeni girmis biri olarak, sinemaya vermeye karar verdik kendimizi, Svetlin ile birlikte. Her neyse, merakla beklenen The Curious Case of Benjamin Button ile actik sezonu.

Acikcasi filme cok büyük beklentilerle gitmedim. Hatta Svetlin cok hevesli olmasa Changeling ile acabilirdim sezonu gayet.  David Fincher hayrani degilim (ya da degildim).  Söyle ki; Seven`i tüm zamanlarin en overrated (malesef tam olarak yerini tutacak kelime yok Türkce`de) filmlerinden biri olarak görürüm. Benzer bicimde, Fight Club`in da büyük bir hayrani oldugum söylenemez. Yine de 13 daldaki Oscar adayligi ister istemez bir heves bir merak hissi olusturuyor.

Hikayesinin özgünlügüyle, filmin maca 1-0 önde basladigini söylemek lazim. Eric Roth Forrest Gump ile rüstünü ispatlamis bir adamdi zaten. Oyunculuklar da gayet yerinde. Pitt zaten sinemanin David Beckham`i gibidir, yakisikliligi ve popülerliginin gölgesinde kaliyor yaptigi isler hep. Benjamin Button`in ic dünyasinda yasadigi karmasayi nefis vermis. Cate Blanchett de begendigim oyunculardan, yine Tilda Swinton keza. Zaten onu filmde görünce bir sasirdim, filmde kimlerin oynadigina iyiden iyiye bakmamistim daha önce. Hikaye acele edilmeden, yavas yavas ama izleyiciyi de sikmayacak bicimde, yani tam dozunda islenmis. Icinde bir filmi iyi bir filmden yillara meydan okuyacak film kategorisine tasiyacak güzel saptamalar, metaforlar, filmdeki karakterlerin durumlarindan yola cikarak hayat üzerine göndermeler var. Bütünüyle kaliteli bir sanat eseri oldugunu hissettiriyor film. David Fincher`dan usta isi bir film kisacasi.

Eger henüz görmemis olanlariniz varsa, birkac saati ayirmaya fazlasiyla deger diyebilirim.

1 yorum:

sedürt dedi ki...

filmi izlemedim henüz ne yazık ki. ama konusunu az çok biliyorum. konusu da aklıma can yücel'in şu yazısını getirdi. paylaşayım dedim

tersten yaşamak

yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir. şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.

nasıl mı ?

camide, musalla taşında uyanıyorsunuz. bir tahta sandık içersinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette. tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak. herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır.

arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz. doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. ne güzel, hazır maaş, hazır ev... altmışlı yaşlara kadar her şey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.

bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz. genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz. herkes karşınızda el pençe divan...

vücudunuzda da bazı hoşa giden dirilişler de başlıyor. gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz. diğer hormonsal aktiviteler artıyor, fevkalade... aman ne güzel günler başlıyor...

derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. bu arada babanız ortaya çıkmış, "fazla çalıştın" diyor, "artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun..." keyfe
bakar mısınız? okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor. partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.

derken, anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık... günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" diyorlar.

mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz. derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor. mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır. bir gün karanlık fakat güvenli ve ılık bir ortama giriyorsunuz. beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok; bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda döne döne yaşıyorsunuz.

sonra küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz. ve günün birinde hayatınız bitiyor...