28 Şubat 2009 Cumartesi

A Tribute to American Beauty: Revolutionary Road


Bundan yaklasik 2 yil kadar önce bir yurt odasinda gazetede okurken haberini gördügüm günden beri büyük bir istahla bekliyordum Revolutionary Road`un gösterimini. Bir süredir de aslinda elimde olmasina ragmen bir türlü kiyamadim izlemeye, sinemada izlemek istedim. Bugün de gösterime girisinin ilk gününde gittim, kocaman güzel bir salonda izledim. 

Her seyden önce filmin rüya gibi bir oyuncu kadrosu var. Kate Winslet, Kathy Bates ve Leonarda Di Caprio`yu anlatacak degilim. Michael Shannon`in ise acikcasi daha önce yaptigi islere pek asina olmasam da, bu filmde sergiledigi performansla oscari alamamasi icin tek bir senaryo islerdi ve öyle de oldu. Yönetmen Sam Mendes`in de benim icin American Beauty`yi yapan adam olarak önemli yeri vardir. Daha sonra cektigi 2 filmde bir düsüs yasadi tabi. Yalniz durup düsününce, bir yönetmen ilk sinema filminde (en iyi yönetmen oscarini da kaptigi) ortaya böyle bir sey cikardigi zaman arkasindan düsüs yasamasi kadar dogal bir sey olamaz. Mendes`i gectim, bugün bütün sinema dünyasinda her yil bu seviyede isler cikmiyor.

Her neyse filme dönersek. Film bir cok yönüyle American Beauty`yi andiriyor. En basta islemek icin nefis bir elestirel senaryo, performansi üst düzeyde tutacak cok seckin oyuncular, karakterlerin patlayici sahnelerini adeta yasayarak oynamalarini saglayan bir yönetmen. Filmin belki de en dikkat cekici yani bu. Karakterler gercekten varlar. Yönetmenin tüm bu karakterleri tamamen kontrolü altinda tuttugunu da düsünmüyorum. Oyunculara bu acidan sanki bir serbestlik taninmis. Böyle olunca da cok yetenekli oyunculardan bir resitale dönüsmüs film. Onun disinda "marvelous", "swell" gibi az kullanilan kelimelerin replik sahipleri tarafindan birden fazla kullanimi, karakterlerin islenmesi acisindan müthis bir detaydi. Yine karakterlerin siradan, orta siniftan insanlar olusu 2 film arasindaki benzerliklerden. Tüm bunlar da birlesince yukarida da belirttigim karakterlerin var olmasi noktasina da geliyoruz. Soundtrack de iki film arasindaki önemli benzerliklerden. Filmin icine cok müdahale etmeden, gerekli yerlerde dokunuslari yapiyor.

Filmi bu kadar begenmemin özel sebepleri de var tabi. Insan psikolojisi, davranislarini inceleme ve onlara anlam verme, üzerine kafa yorma sevdigim seyler. Kate Winslet ve Kathy Bates`in favori aktrislerimden olmasi da etkenlerdi tabi. Ayrica yönetmenler ve senaryo tarafindan; sinirlari net bicimde cizilmis karakterlerin performanslarindansa, bir bosluk icindeki, ne yapacagini bilemeyen ve belirgin bir özelligi olmayan karakterlerin canlandirildigi performanslari daha etkileyici buluyorum. Misal; Javier Bardem`in Anton Chigurh`undan Kevin Spacey`nin Lester Burnham`i, Helen Mirren`in Elizabeth`inden Kathy Bates`in Annie Wilkes`i (Misery) daha degerlidir gözümde.

Iyice uzattik, toplayalim. Sinemaya eglenmek icin gidecekseniz can sikintisi yasayabileceginiz bir film oldugunu da eklemek isterim. Bugün izledigim salonda yasli bir ciftin yasadigi gibi. Onun disinda, sinemanin kendisi zevk verense, hemen gidip görmeli. Filmin bitiminde Sam Mendes yazisini görünce yillar yili dilimize pelesenk olmus "Reggie for three, he does it again" diyen spikerin sesi kulagima calindi. Yilin yaygara koparan 2 büyük filmini de iyi kötü begenmis biri olarak benim icin yilin filmidir. Mickey Rourke`u da bilmem ama Sam Mendes yeniden dogmustur ve o benim kardesimdir.

Edit: Tersninja`da film ekibiyle yapilmis bir ropörtaj cevirisi var. Sam Mendes ile oyuncularin iliskileri konusunda da yanilmamisiz. Bu adami seviyorum.

Hiç yorum yok: