19 Ekim 2008 Pazar

Tanrım, neden ben?


Bir arkadaşım aşık olduğu kız tarafından reddedildi geçenlerde. Saçma sapan bunalımlara girdi tabi. Bu saçma sapan bunalımsal hareketler başka bir yazının konusu. Değinmek istediğim farklı bir nokta var. Bu adam böyle triplerden triplere yelken açarken enteresan bir cümle sarfetti; “Tanrım, neden ben?”

Bu cümleyi duyduğum anda kafamda ardı ardına sahneler çakmaya başladı. Pek çok arkadaşım hatta zaman zaman kendim bile bu cümleyi sarfetmiştim. Ve bu cümlelerin sarfedildiği olaylar da inanılmaz komik aslında cümlenin iddiasını düşününce. Düşünsene Tanrı'ya isyan ediyorsun gerekçe ya kız tarafından reddedilmek, ya sevgili tarafından terkedilmek, ya gittiği okulda iyi bi arkadaş ortamı yapamamak falan gibi mevzular. “Canım çok sıkılıyor, hayat çok acımasız, tanrım neden ben?” Ne kadar kolay kurtuldu tüm sorumluluktan adam. Attı tanrıya suçu rahatladı bir anda. Üstelik sadece suçu atmanın verdiği rahatlık da değil bu. Adam kendini önemli hissediyor bi yandan da. Düşünüyor ki Tanrı gıcık oldu bu adama, milyarlarca insanı hatta başka çok daha farklı alemleri işi gücü falan bıraktı bu arkadaşın kız işleriyle uğraşıyor. Öylesine önemli hissediyor ki kendini. Meydan okuyor Tanrı'ya. kafasından sürekli "Tanrım neden ben? ne istiyorsun benden?" cümleleri geçiyor. Hatta muhtemelen daha önce bir kaç filmde gördüğü klasik yağmur altında diz çöküp ellerini havaya kaldırıp gökyüzüne haykırış sahnesini canlandırıyor kafasında. Gerçekte yapamıyor tabi. Hayat filmlerdeki kadar romantik değil ne yazık ki.

İnsanoğlu çok garip gerçekten. İşler yolundayken mağrur bir eda süzülen, kendi başarısıyla övünen adam işler ters gitmeye başladığında hemen bir sorumlu, suçlayacak birilerini arıyor. Önce ikinci üçüncü şahıslar geliyor akla. Eğer onlar suçlanamıyorsa Tanrı'yı suçlamaya kadar gidiyor bu suçlama mevzusu. “Tanrı kesin bana kafayı taktı”

Bu yazıyı Wimbledon'un ilk zenci şampiyonundan ders niteliğinde bir röportajla sonlandırayım.

Arthur Ashe kan naklinden kaptığı aids sebebiyle ölüm döşeğindeydi. Hayranlarından biri sordu:

-'Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?'

Arthur Ashe cevapladı:

-'Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar, 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir, 500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50'si Wimbledon'a kadar gelir, 4'ü yarı finale, 2'si finale kalır. Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı'ya 'neden ben?' diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, Tanrı'ya nasıl 'niye ben?' derim?.'

1 yorum:

Adsız dedi ki...

tespitin güzelliği bi yana sondaki örnek yazının oldukça çarpıcı bi şekilde bitmesine vesile olmuş sedürt üm.lisede az mı yaptık bu klişeyi kız özlemi içinde abazan bi modda yaşantımızı devam ettirirken.