
Kısaca bir genel 2008 değerlendirmesi yaparsak:
2008'i filmografisi açısından diğer yıllarla karşılaştırınca herhalde en önemli fark çizgi romandan uyarlama filmleri konusudur. Bir çizgi roman uyarlamasının çok ötesine giden The Dark Knight tabi bu alanda başı çekiyor. Bu konuda o kadar zengin iceriğe sahip ki 2008; her ne kadar listede yer vermesek hem çizgi roman uyarlaması olmasa da, çizgi romanların klasik süper kahraman figürlerine alternatif bir isim bile, Hancock, var içinde.
Animasyonlar açısından bakınca ise; 2007'nin yıldızı - oscar alamasa da özellikle animasyon dünyasında yarattığı farktan ötürü - Persepolis'in elinden bayrağı devralan bir Wall-E izlemenin yanında, yine keyifle izlenecek Kung Fu Panda gibi animasyonlar da vardı.
Coen Biraderler'in biri 2007 yapımı ve Best Picture oscarı sahibi olmak üzere 2 filmini izledik. Coen sinemasını seven biri olarak 2'sini de beğendim. No Country for Old Men daha cevval bir yapım elbet, aldığı ödülden de anlaşıldığı üzere (Bana bıraksalar Atonement'a verirdim o ayrı). Yine de Burn After Reading de eli yüzü düzgün, ortalamanın üstünde klasik bir Coen filmi.
2008'de birçok ustayı da seyretme fırsatı bulduk. Morgan Freeman'ı 3 filmde olmak üzere, Jack Nicholson ve Daniel Day Lewis'i izleyebildik bu yıl. Özellikle Day Lewis'in - malum son 10 yılda 4. filminde oynadığından - filminin oynadığı yıl olarak not etmek mümkün 2008'i. Zaten ''kaç yıl olsa beklerim, yeter ki çıksın oynasın bu adam'' dedirtecek kadar kredi topladı yine bizlerden performansıyla.
Belgeseller açısından da fena bir yıl olmadı. Michael Moore'un sağlık sistemini ve insanlık ayıplarını gözümüze soktuğu Sicko vardı, gercekten cok iyiydi. Sağlık sektörünün içinde olan biri olarak, bazı hususların acı biçimde beynimin içine zerk ettiğini söyleyebilirim. Ayrıca ''The Great'' Martin Scorsese'nin de bu yıl Shine a Light adlı Rolling Stones belgeselini izledik. Hakikaten görsel bir şovdu o da. Daha önce Michael Jackson gibi en iyilerle de bu konuda çalışan Scorsese belgeseller konusunda da en iyilerden hakikaten.
Türk filmleri açısından da nicelik ve daha önemlisi nitelik bakımından gayet iyi bir yıldı 2008. Biri başında diğeri sonunda olmak üzere 2 Çağan Irmak filmi, Cem Yılmaz'ın AROG'u, O. Çocukları güzel işlerdi gerçekten.
Son olarak, bu listeyi birlikte yazdığım arkadaşlarım ve benim sadece ve sadece naçizane birer sinemasever olduğumuzu belirtmek isterim. Yani, sinemaya gitmekten ya da evinde film izlemekten keyif alan birkaç sinemasever arkadaşın oturup, geçen yıl izlerken en çok keyif aldıkları filmlerden bir liste yaptığını düşünün. Birer sinema yazarı değiliz asla. O açıdan kaçırmış olduğumuz, değinmeyi unuttuğumuz, hatta bilmediğimiz noktalar muhakkak vardır. Onları da yorumlarınızda hatırlatırsanız memnun oluruz. Tersninja'ya da ilgisinden ve inceliğinden ötürü teşekkür ederim.
1. The Dark Knight
2. No Country for Old Men
3. Juno
4. The Bucket List
5. Wall-E
6. American Gangster
7. There will be Blood
8. Ulak
9. Sicko
10. Gone Baby Gone
11. A.R.O.G
12. The Incredible Hulk
13.O. Çocukları
14. Mongol
15. Burn After Reading






















Derslerin içeriğine de gelirsek ,bütün eğitim sistemimiz Matematik dersine temellenmiş durumda.Buna rağmen en fazla zorlanılan ve başarısız olunan ders de Matematik.Galiba bir Türk Büyüğü’nün dediği gibi Türk Milleti’nin büyük bölümü aptal.Hayat Bilgisi diye adlandırılan dersten hayata dair nasıl bir şey çıkartmamız bekleniyordu bilmiyorum ama benim pek bir şey çıkaramadığım kesin .Türkçe dersinde dişe dokunur kaç kitap okuduk? Hocaların özet çıkarın diye verdiği hangi kitabın yüzüne doğru düzgün baktık? Bir başından bir sonundan seçerek yazdığımız iki üç cümleyi özet diye kakalamaya çalıştık hocalara.Onlar da yemiyordu bu durumu ama üstümüze de gitmediler.Öte yandan bizim de suçumuz yoktu bunu yaparken çünkü hiçbirimiz “Neden ve Nasıl kitap okunur?” u bilmiyorduk. Müzik dersi diye adlandırılan olayda hangimiz gerçek müzikle tanıştık ve hangimize gerçekten müzik sevgisi aşılandı.Sanki birileri müfredatın bir yerine “Müzik dersinde blok flüt alınması ve çaldırılması zorunludur.Aksi şekilde hareket edenler cezalandırılacaklardır” ibaresini iliştirmiş gibi çalmayı bile tam beceremediğimiz bu düdükten başka bir alet görmedi çocuk gözlerimiz.Okulun en gereksiz organizasyonu olan ve her okulda sadece boru ve trampet gibi sadece gürültü yayan aletlerden oluşan, bayramlarda kıçına bir de “yürüyüş takımı “ diye bir grup zavallı öğrencinin de eklenmesiyle , askeri nizamda iğrenç gürültüler yayarak sağa sola koşturan bando takımının yerine, buraya harcanan paralarla okula bir iki saz bir iki yaylı çalgı alınsa ne olurdu sanki.Gelelim Beden Eğitimi’ne .Çoğu okulda “Yürüyüş Takımı” için işlenen,raptiye rap rap sağa dön sola dön gibi aptalca aktivitelerle saatlerin harcandığı,tesis sıkıntısından kaynaklanan bir sürü sorunla birlikte adeta trajikomik bir olaya dönüşen zavallı Beden Eğitimi.Bu sistemde tabi ki ne bir sporcu çıktı ortaya ne de hocaları “Bedenci” olarak adlandırılmanın ötesine geçebildi.
Resim dersi içinse İlkokul 3 ten Lise Hazırlık a kadar hep aynı manzara resmini çizmeye çalışmış biri olarak hiçbir şey diyemiyorum. İşin komiği ise bu tip Resim, Müzik gibi yetenek bazlı derslerin her sene zorunlu olması. Halbuki yapılması gereken bir-iki sene çocuğu dersle tanıştırıp yetenekli çocukları , seçmeli olarak müfredata koyacağın bu derslere yönlendirmek olmalı. Konunun buraya gelmesi de iyi oldu.Sistemdeki en büyük sorun zaten bu.Yönlendirme.Çünkü yok.( Yazının çok uzun olması sebebiyle burada kesiyor, daha sonra kaldığımız yerden devam etmeyi diliyorum.Saygılar)



.jpg)













